TARİH ARALIĞI

Başlangıç Tarihi
Seç
Bitiş Tarihi
Seç

ARANACAK KRİTER

Kriter Seçin
Makale Başlığında

ARANACAK KELİME

Örnek “vergi mevzuatı”

19.12.2012

Türk Ticaret Kanununun Kalbine Saplanmış Hançer

 

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) muhasebe sistemi açısından çok önemli yenilikler getiriyordu. Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına (UFRS) tam uyumlu Türkiye Muhasebe Standartlarını (TMS) esas alan yeni Kanun ticari defterlere ilişkin 64. maddesinin gerekçesinde, TMS’nin ya da Türkçe’ye çevrilmemiş hali ile UFRS’nin emredici nitelikte olduğunu vurguluyordu. 64. maddenin gerekçesinde yeni Kanunun benimsediği bir başka önemli prensipten de bahsediliyordu:

Muhasebe Vergi Usul Kanununa ve vergi mevzuatına göre tutulamaz. Muhasebe vergi için tutulmaz. Vergi verilerini ve sonuçlarını bu suretle tutulan muhasebeye dayandırır.

Önemli olan gerçek durumu yansıtan, gerçek bilgiye dayalı muhasebenin tutulmasıydı. Muhasebe vergi için tutulmaz denirken, ticari işletme ve ticaret şirketlerinin gerçek durumunu yansıtan bir muhasebe anlayışı yerine, sadece ödeyeceği vergiyi hesap etmeye odaklı bir muhasebe yaklaşımından uzaklaşılmak isteniyordu. Aslında amaç sadece gerçek durumu yansıtan bir muhasebe sistemine ulaşmak değil, muhasebe kayıtlarının gerçek durumu yansıtması için Muhasebe Standartlarını da uygulatmak suretiyle kayıtdışılığın da orta vadede önüne geçebilmekti. Standartlar sayesinde muhasebe birimleri kayıtdışı işlemleri yapmakta direnç göstermeye başlayacak, özellikle (bağımsız) denetimin yaygın olarak başlamasıyla da denetimde bu durumun ortaya çıkacağı düşüncesiyle böyle bir işleme meyletmekten kaçınılabilecekti.

Bu prensip asıl olarak sadece 213 sayılı Vergi Usul Kanunundaki (VUK) bilanço esasını dikkate alıyor; birinci sınıf-ikinci sınıf tacir ayırımında ikinci sınıf tacirler için öngörülen işletme hesabı esasını tamamen dışlıyordu. Bu nedenle yeni TTK’da işletme defteri düzenlenmemişti. Sadece VUK’ta varlığını koruyordu. Bunun anlamı gerçek kişi tacirlere ait ticari işletmelerde işletme defteri olmayacak, TTK açısından bu konu salt esnaf işletmeleri için uygulanabilir olmaya devam edecekti.

Hatta Vergi Konseyi de, VUK’u yeni TTK’ya uygun hale getirmek üzere bir VUK Taslağı hazırmış ve bu Taslakta TTK’nın ticari defterler ve muhasebeye ilişkin prensiplerini benimseyen düzenlemeler yapmıştı. Bu Taslakta ticari defterlerin TTK’nın konusu olduğu benimsenmişti. Taslağın 136. maddesinde VUK’a göre defter tutanların diledikleri takdirde tacirlerin tabi oldukları esaslara göre defter tutabilecekleri de düzenlenmişti. Bu Taslakta VUK’a göre tutulacak defterlerin kapsamı da oldukça daraltılmıştı. Sadece dört defter düzenleme konusu yapılmıştı: Serbest meslek kazanç defteri, işletme defteri, yabancı ulaştırma işlemleri hasılat defteri, ambar defteri.

VUK Taslağına muhasebe usulünü seçme serbestliği de hüküm olarak konulmuştu. Taslağın 139. maddesinde, Defter tutacaklar 135 inci maddedeki amacı sağlamak ve tabi oldukları kanunlara bağlı kalmak şartıyla defterlerini ve muhasebelerini işlerinin niteliğine uygun olarak diledikleri usul ve biçimde düzenlemekte serbesttirler.” denilen bu hükümde yürürlükteki VUK’un aynı konuyu düzenleyen 175. maddesinden önemli bir fark vardı. Mevcut Kanunun 175. maddesinde Maliye Bakanlığı’na verilmiş olan, muhasebe standartları, tek düzen hesap planı ve mali tabloların çıkarılmasına ilişkin usul ve esasları tespit etme” ve “bunları mükellef, şirket ve işletme türleri itibariyle uygulatmaya ve buna ilişkin diğer usul ve esasları belirleme” yetkileri, TTK’nın yeni düzenlemeleri dikkate alınarak VUK Taslağına taşınmamıştı. 

Bu gelişmeler belirli çevrelerde, özellikle de Maliye Bakanlığı’nda infiale neden oldu. Çok zaman geçmeden karşı atağa geçildi ve TTK’ya tepki düzenlemeler birbiri ardına gelmeye başladı. İlki Türkiye’de Muhasesebe ve Denetim Standartlarını belirleyecek olan, yeni kurulmuş Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun (KAMUDESK) Maliye Bakanlığı ile ilişkilendirilmesi oldu. Aslında operasyon daha önce başlamıştı. KAMUDESK’i kuran 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede (KHK) gözlerden uzak bir değişiklik yapılmış ve TTK’nın benimsediği UFRS’lere “tam uyumluluk”tan vazgeçilerek, “uyumlu olma” prensibi benimsenmişti. Bu küçük değişiklik, aslında ileride Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünenleri tamamen caydırabilecek kadar büyük bir değişiklikti. Zira, finansal tablolar UFRS’lere uygun hazırlanmaz ise, gerçeği yansıttıklarından söz edilemez, dolayısıyla da bu tablolara güven de duyulamazdı.

Ancak bunlar yapılmakla yetinilmedi. 6102 sayılı yeni TTK’nın sistemini temelden bozan asıl darbe 6335 sayılı Kanunla vuruldu1. 64. maddenin eski halinde birinci fıkra, “Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle malvarlığı durumunu, Türkiye Muhasebe Standartlarına ve 88 inci madde hükümleri başta olmak üzere bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır” hükmünü içerirken, değişiklik sonrası bu cümle, “Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, Bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır” şeklinde değiştirildi. Bu cümle değişikliğinde en dikkat çekici nokta fıkrada Türkiye Muhasebe Standartlarına yapılan vurgunun hükümden çıkarılması oldu. Yapılan bu değişiklik ile 6762 sayılı TTK döneminde uygulanmış olan ticari defterlere ilişkin vergi odaklı muhasebe sisteminin, yeni TTK döneminde de büyük ölçüde hiç değişmeden uygulanmaya devam edilmesi sağlandı. Hatta bu durumu perçinlemek üzere maddeye bir de beşinci fıkra eklendi:    

“(5) Bu Kanuna tabi gerçek ve tüzel kişiler, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun (VUK) defter tutma ve kayıt zamanıyla ilgili hükümleri ile aynı Kanunun 175 inci ve mükerrer 257 nci maddelerinde yer alan yetkiye istinaden yapılan düzenlemelere uymak zorundadır. Bu Kanunun defter tutma, envanter, mali tabloların düzenlenmesi, aktifleştirme, karşılıklar, hesaplar, değerleme, saklama ve ibraz hükümleri 213 sayılı Kanun ile diğer vergi kanunlarının aynı hususları düzenleyen hükümlerinin uygulanmasına, vergi kanunlarına uygun olarak vergi matrahının tespit edilmesine ve buna yönelik mali tabloların hazırlanmasına engel teşkil etmez.”

İşte TTK’nın kalbine saplanan hançer tam da bu hüküm olmuştur. Madde TTK’ya tabi gerçek ve tüzel kişilerin, VUK defter tutma ve kayıt zamanı ile ilgili hükümlerinin yanı sıra VUK 175. ve mükerrer 257. maddelerindeki Maliye Bakanlığı’nın yetkilerine istinaden bu Bakanlık tarafından yapılmış düzenlemelere uymalarını zorunlu tutmuştur. Fıkranın ilk cümlesi bu zorunluluğu ortaya koyarken ikinci cümlesi daha da ilginçtir. Zira bu cümle ile adeta, tek parça olarak hatta gitmesi gereken muhasebe treninin önüne bir makas konulmak suretiyle yol ikiye ayrılmış ve trenin aynı anda iki demiryolundan birden gitmesi istenmiştir. İşin uzmanlarının yadırgadığı bu yaklaşım da artık sistemi tamamen değiştirmek isteyen TTK’nın bağrında yer almaktadır. Bu gelişme aynı zamanda TTK’nın düzenleme mantığında bulunmayan işletme hesabı esası ve işletme defterinin Kanuna yeniden yamanabilmesinin yolunu açmış bulunmaktadır.



[1] 6335 sayılı Kanunla 6102 sayılı TTK’da yapılan değişikliklerin, TTK’nın taşıyıcı kolonlarına dokunmakla birlikte, bu müdahalenin, iddia edilenin aksine, sermaye şirketlerine yönelik yeni sistemin olumlu yönlerini gölgeleyecek bir anlama sahip olmadığı, tam tersine dile getirilen haklı eleştirileri kısmen karşılaması bakımından isabetli olduğunun da rahatlıkla söylenebileceğine dair bkz. Kendigelen, Abuzer; Türk Ticaret Kanunu, Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, 2.Bası, İstanbul 2012, s.18.

YORUMLAR

  • VUK'a göre defter tutmanın "vergi için defter tutma" demek olduğunu nerden çıkarıyorsunuz? Öte yandan UFRS'ye bir doğma ölçüsünde değer vermeniz de bir garip. Dünya bilançoların keyfi değerlemelerle allı pullu tablolar çağına girmiştir. O anlı şanlı UFRS'leriniz, harika manipülasyonları önlemek yerine aracılık ediyor.

    ssalihoglu@vizyonymm.com

  • VUK açılımı malum...Vergi Usul Kanunu..Vergi ile ilgili işlemlerin usulüne ilişkin düzenlemeleri içerir. Tabii ki önceliği vergi için defter tutmadır..Boşuna muhasebe alanındaki tüm akademisyenler ve işin uzmanları "VERGİ İÇİN DEĞİL BİLGİ İÇİN MUHASEBE" tutulmalıdır diye bağırmıyorlar...Şayet yalnızca vergi için defter tutulmuyor olsaydı neden SPK ayrı standartlara göre şirketleri muhasebe tutmaya mecbur etsin...Sayın yorumcu işte tam sizin dediğiniz gibi keyfi uygulamalar olmasın diye UFRS, USGAAP gibi standartlar oluşturuluyor. Türkiye'de bunu takip etmeliyken, daha bilimsel yöntemleri kabul etmeliyken..Maalesef bilakis buralardan uzaklaşıyor...BySenem

    Ziyaretçi

  • Kanaatimce sorunumuz ticaret ve vergi hukuk alanlarının birbirine rakip durması. Ticaret hukukunun kuralları sanki vergi hukuku kurallarına nazaran mükellefi/taciri/esnafı koruyormuş gibi bakılmakta..Oysa iki hukuk kamusal yarar esasıyla aynı mesafede durmalıdır herkese.HEM VATANDAŞA HEM DEVLETE..

    Ziyaretçi

Daha Fazla