Gerçekten rüya güzel başlamıştı. Türkiye’deki tüm ticari işletmeler açısından Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarıyla (UFRS) uyumlu Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ve Finansal Raporlama Standartları (TFRS), hatta küçük ve orta büyüklükte işletme (KOBİ) olanlar için KOBİ TFRS uygulamasına geçilecek ve tüm sermaye şirketlerinde bağımsız denetim olacaktı. Amaç, ticari işletme ve şirketlerin vergi odaklı muhasebe anlayışını terk ederek işletmelerin gerçek, yatırım yapılabilir durumunu gösteren finansal raporlamaya dayalı muhasebeye geçmesini sağlamak, sermaye şirketlerinde bağımsız denetimle bunun güvencesini ortaya koymak ve işletme ve şirketlerin uluslararası piyasalardan daha ucuz ve makul kredi kullanabilme imkanları elde etmelerine yardımcı olmaktı. Ayrıca bu düzenlemeler Türkiye’nin uluslararası boyutta şirketlere sahip olabilme imkanlarının kapısını da büyük ölçüde açabilecekti. 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) özellikle finansal raporlama ve bağımsız denetimde konuyu somut bağlantılarla anlaşılır ve uygulanabilir kılmak için oldukça çaba sarf etmişti. Herşey büyük ölçüde belirgindi. 1522 ve 1523. maddelere göre KOBİ ve Sermaye Şirketlerinin ölçekleri paralel olarak tespit edilecek, hangi işletmelerin finansal raporlamadan muaf olacakları ilgili Kurul tarafından belirlenecek ve tüm sermaye şirketleri bağımsız denetime tabi olacaktı. Hatta yeni TTK’ya uygun olarak vergi kanunlarında değişiklik çalışmalarına da başlanmıştı. Vergi Konseyi hazırlamış olduğu Vergi Usul Kanunu (VUK) Taslağını da kamuoyuyla paylaşmıştı. 6335 sayılı Kanun değişikliğiyle bundan önemli ölçüde geriye gidildi. Maliye Bakanlığı’nın baskılarıyla vergi odaklı muhasebe eskisi gibi yine hakim kılındı. Hatta yetinilmedi bu esas yeni TTK’nın 64. maddesinin 5.fıkrasına adeta mühürlendi. TTK hiç istemediği bir çocuğu 01 Ocak 2013 tarihinde doğurmak zorunda bırakıldı. Son gelişmeler artık kürtaj ihtimalinin de olmadığını gösteriyordu.
Yeni dönemde, 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kurulan ve Mayıs 2012’de faaliyete geçmiş olması gereken Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KAMUDESK) tarafından belirlenecek şirketler 01 Ocak 2013 tarihinde başlayacak hesap dönemi için münferit ve konsolide finansal tablolarının düzenlenmesinde TFRS uygulamak zorunda olacaklar (bkz. Geçici m.6/1). Aslında bu tarihe yaklaşık 3,5 aylık bir süre kalmış olması karşısında, yeni dönemde TFRS uygulayacak şirketler bakımından belirsizlik karşısında bir tedirginliğin kamuoyuna yansıması lazım. Ancak kimseden pek ses çıktığı görülmüyor. Herhalde şirketler KAMUDESK tarafından ölçeğin dar tutulacağını ve kendilerinin kapsam dışında kalacağını tahmin ediyorlar. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın belirleyeceği KOBİ ölçekleri de henüz belli değil. 397. maddeye eklenen hükümle (4. fıkra) hangi şirketlerin denetime tabi olacaklarını da Bakanlar Kurulu belirleyecek. Ancak Bakanlar Kurulu da hangi şirketlerin bağımsız denetime tabi olacaklarını daha belirlemedi. Ama durum öyle gösteriyor ki, limited şirketlerin tamamı, anonim şirketlerin de çok büyük bir bölümü finansal raporlama ve bağımsız denetim dışında kalacak. Bu durumda yeni bir dönem geliyor. Eski TTK da yürürlükten kalktığına göre -eski Kanuna göre denetim organının, yeni Kanuna göre de bağımsız denetimin olmadığı- denetimsiz şirketler dönemi. Yeni TTK rüyada iken maalesef karnındakinin ikiz olduğunu şimdi anlamış durumda. Ama anlaşılan o ki, o da toplumdaki birçok kadın gibi kaderine razı olmak zorunda.
Bu arada bağımsız denetçinin kim olacağı konusunda TTK’ya eklenen 3568 sayılı Kanun vurgusu bağımsız denetim yapacak meslek mensuplarının elini güçlendirici bir hüküm olarak değerlendirilirken, Geçici 6. maddeye eklenen ve yeminli mali müşavirlik hakkı kazanmış olanlarla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nda en az on yıldır denetim yetkisini haiz olanlara tanınan otomatik bağımsız denetçi olabilme hakkı meseleye tuz biber ekti. Gelen yoğun eleştiriler karşısında bu hüküm ancak onbir gün yürürlükte kalabildi. Tabii yürürlükten kaldırılsa da bu hüküm akıllara yeni dönemde kimler bağımsız denetçi olacak sorusunu da getirdi. Zira, bu konuda düzenleme yapacakların iradelerinin, TTK’nın anlayışının tersine, meslek mensubu olmayan kişilere de bağımsız denetçi unvanları verilebileceği yönünde olduğu herkesin zihinlerine şimdiden kazındı.
Kalan 3,5 aylık süreye rağmen TTK’daki finansal raporlama ve bağımsız denetim hakkında belirsizlikler oldukça fazladır. Sıralayacak olursak;
- Hangi şirketlerin finansal raporlamaya tabi olacakları belli değildir? Hangi ölçekler kullanılacağı da henüz belirlenmemiştir.
- Bağımsız denetime tabi olacak şirketler de henüz belli değildir.
- Meslek mensuplarının bağımsız denetçi olabilme süreçleri de ortaya konulmamıştır. Bu konuda Meslek Birliği TÜRMOB’un sorumluluk üstlenerek geçen yıl Nisan ayında meslek mensupları için başlattığı finansal raporlama ve bağımsız denetime ilişkin ücretsiz eğitim projesinde meslek mensuplarının eğitiminde çok önemli aşamalar kaydedilmiş olmasına rağmen, KAMUDESK tarafından bu eğitim projesi görmezden gelindi. Bu da yetmezmiş gibi, yıllardır uzaktan profesyonel eğitim vermekte olan Üniversiteler de gözardı edilerek Sakarya Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezine (SAÜSEM) tüm bağımsız denetçilerin eğitim programını sürdürme yetkisi verildi. SAÜSEM’in toplam 148 saatlik eğitimi planlaması sağlandı, hatta eğitimin beş yıldızlı otellerde konaklamasız 4440 TL, konaklamalı 5340 TL’ye yapılacağı da ilgili Üniversitenin linkinden kamuoyuna duyuruldu. Hatta başvuruların alınmasına da başlandı. Yaklaşık 89.000 meslek mensubunun olduğu ve bunların 49.000’inin serbest çalıştığı düşünüldüğünde, ilk etapta bu 49.000 faal meslek mensubu için alınacak eğitimin toplam bedeli 220.000.000,- TL ile 260.000.000,- TL aralığında bir rakama tekabül ediyor. Halen teşkilatlanmasıyla uğraşan KAMUDESK TÜRMOB’un Meslek Odalarının ortaya çıkabilecek muhtemel eğitim maliyeti talepleri dışında tamamen ücretsiz olarak yapmakta olduğu ve sonuna yaklaşılan bu eğitimleri gözardı etmiştir. Kurum, “müstakil” eğitimler oluşturma işini, nasıl ve neden, ayrıca hangi kriterlere göre akredite olduğu tam anlaşılamayan bir Üniversite’ye bırakmıştır. Bu bırakmanın hangi yasal gerekçe ve kriterle yapıldığına dair bir belirlemenin de mevcut olmadığı görülmektedir. Hatta açık bir düzenleme hükmü ve KAMUDESK’e ait bir Kurul kararı da mevcut değilken bu eğitim programının yürütücülüğünü ilgili Üniversite’nin Kurum’dan nasıl almış olduğunu anlamak da bugüne kadar mümkün olamamıştır. KAMUDESK’in internet sitesine girildiğinde de halen bir Kurul kararına rastlanmamaktadır. Kurum sadece bir “Bağımsız Denetim Yönetmeliği Taslağı” hazırlayıp online görüş için internet sitesine koymuş bulunmaktadır. Ortada bir düzenleme ve karar olmadan neden bu şekilde hareket edilmiştir? Kimler bu konuda yetki kullanıp, sorumluluk üstlenerek bu işin altına imza atmıştır? Henüz belli değildir. Anlaşıldığı kadarıyla bu hukuki olmayan durum ortaya çıkınca bu eğitim programı ilanı geri çekilmiş ve internet sitesine “Meslek mensupları için düzenlenmesi planlanan eğitim programına ilişkin başvurular Bağımsız Denetim Yönetmeliği yürürlüğe girinceye kadar durdurulmuş olup, söz konusu Yönetmelik hükümleri doğrultusunda eğitime ilişkin açıklamalar yapılacaktır” şeklinde bir duyuru konulmuştur. Her ne kadar görüşe açılmış olsa da ilgili Taslak Yönetmelik adeta yürürlükteymiş gibi bir anlayış sergilenerek -ilan geri çekilmiş olmakla birlikte- SAÜSEM’e verilmiş eğitimden vazgeçilmediği ve bu eğitimlere devam edileceği bu kısa duyuru ile üstü örtülü ifade edilmektedir. Bağımsız denetçi olmayı düşünenler, Yönetmelik Taslağını tartışmak yerine, bu Taslak yürürlükteymiş gibi kendilerinin bağımsız denetçi yetkisi elde edip edemeyeceklerini, hangi şartlara tabi olacaklarını tartışmaya başlamışlardır.
- 6335 sayılı Kanunla getirilip 6353 sayılı Kanunla kaldırılmış olan Geçici m.6/4 hükmü onbir günlük yürürlük süresi ile YMM ve ilgili Bakanlık müfettişleri için otomatik bağımsız denetçi sayılma yolunda müktesep hak doğuracak mı tartışması yapılmaya başlanmıştır. Kanaatim hakkın kullanım koşulları ortaya çıkmadan hüküm yürürlükten kalkmış olduğu için doğurmayacağı yönündedir. Ancak yargı önüne götürüldüğü takdirde kamu hukukunun bu tartışmalı konusu yeniden gündeme gelebilecektir.
-660 sayılı KHK’da bir geçiş süreci öngörülmemiş olmasına rağmen Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) KHK’nın yürürlük tarihi olan 02 Kasım 2011 tarihinden önce süreci başlatılmış olan Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Lisans Sınavı işlemlerinin 31 Aralık 2012 tarihine kadar tamamlanacağının KAMUDESK’in internet sayfasından duyurulması ve yine KAMUDESK’in Bağımsız Denetim Yönetmelik Taslağında bağımsız denetçiliğe hak kazanabilmek açısından bu tarihlere işaret edilmesi KAMUDESK’in uygulamaya dair bir düzenleme ya da Kurul kararı olmadan nasıl yetki kullanmakta olduğunun ipuçlarını da ilgililere göstermektedir.
Özellikle sermaye şirketleri açısından faal olduğunu tahmin ettiğimiz yaklaşık 520.000 şirketin finansal raporlama ve bağımsız denetime tabi tutmayı hedefleyen bir anlayıştan, bugün geldiğimiz nokta iyimser bir tahminle birkaç bin anonim şirketin bu sisteme tabi tutulacak olmasıdır. Diğer şirketler için finansal raporlama da bağımsız denetim de olmayacaktır. Temennimiz çok daha fazla şirketin bu kapsamda olmasını sağlayacak iradenin gösterilmesi yönündedir. Zira, ilgili otoritelerin ölçekleri geniş tutarak bu kapsamdaki şirket sayılarını arttırmak imkanı kendi yetkileri dahilindedir. Ancak KAMUDESK’in henüz bağımsız denetçi eğitimlerini başlatamamış olması karşısında 01 Ocak 2013 tarihinden itibaren yeni TTK kapsamındaki bağımsız denetimde, sermaye piyasası, bankacılık, sigortacılık gibi sektörlerde halen bağımsız denetim faaliyeti yürütenlerin bu faaliyetlere devam edeceklerini; hatta piyasaya, yabancı bağımsız denetim kuruluşlarıyla yabancı bağımsız denetçilerin girmelerini beklemek gerçekçi olacaktır. Bunun da sonucu bellidir. Bakanlar Kurulu’nca bağımsız denetim kapsamına alınacak anonim şirket sayısı ölçeklerle başlangıçta oldukça az tutulacaktır. Bu kapsamdaki şirket sayıları dar tutulduğu takdirde de İstanbul’u finans merkezi yapmaya çalışan bir anlayışın “Borsa İstanbul”da işlem görecek şirketleri nereden bulacağına, şirketleri halka açılmaya ve Borsa’ya girmeye nasıl teşvik edeceğine dair sorulara da altyapısı olan cevaplar vermesi gerekmektedir.
Bankalar için “BASEL 2.5” çalışmasının uygulamaya konulduğu, ekonominin ve kredi imkanlarının daraldığı bir dönemde yeni kural ve sistem getirme arayışının yarattığı korkunun bizi getirdiği yer burasıdır. Yoğun bir belirsizlik. Rüyadan uyanma ve gerçekleri görme vaktimiz geldi de geçiyor. Uluslararası düzeyde işletme ve şirketlere sahip ve Dünya üzerinde kural koyanlar arasında yer alan, güçlü ve saygın bir Ülke olmak istiyorsak sanıyorum önce kurallara uymayı öğrenmekle işe başlamalıyız. Finansal raporlama ve bağımsız denetim de unutulmamalıdır ki, bu uluslararası kurallar arasında çoktan yerini almıştır.
YORUMLAR
Ne kurumların ne de şirketlerin altyapısı teknik ve mental olarak TFRS ve Bağımsız denetime hazır değilken yasal düzenleme yapılması uygun değil. 1.50 boyundaki birisine 1.90 birine göre hazırlanmış elbiseyi giydirmeye kalkarsanız sonrasında tadilat yapmanız kaçınılmaz.
Ziyaretçi
Bence burada 1.90 lık elbise 1.50'lik birisine giydirilmeye çalışılmıyor. Kişi ve kurumlar yalnızca bu elbiseyi giymek istemiyor. Çünkü işlerine gelmiyor. Kayıtdışılıktan tutun da karşılıksız çeke kadar her türlü hukuksuzluğu bir avantaj olarak -dile gelmese de- ellerinde tutmak istiyorlar. Avrupa ve ABD'deki sistemi yeri geldiğinde övüp Türkiye'yi de yerden yere vurup, bu ülke adam olmaz deyip mangalda kül bırakmıyorlar. Hadi tamam onlar gibi olalım derseniz. Bilgiç bilgiç, zamanı değil, Türkiye'ye bu fazla, bu elbise bize büyük gibi hiçbir bilimsel araştırma ve veriye dayanmadan ahkam kesiyorlar. Aslında TTK'da yaşanan budur maalesef...
Ziyaretçi
acele ile çıkarılan bu yasa acele edilerek uygulanırsa hiçbir fayda sağlamıyacağı açıktır
Ziyaretçi
" Bence burada 1.90 lık elbise 1.50'lik birisine giydirilmeye çalışılmıyor. Kişi ve kurumlar yalnızca bu elbiseyi giymek istemiyor. Çünkü işlerine gelmiyor. Kayıtdışılıktan tutun da karşılıksız çeke kadar her türlü hukuksuzluğu bir avantaj olarak -dile gelmese de- ellerinde tutmak istiyorlar. Avrupa ve ABD'deki sistemi yeri geldiğinde övüp Türkiye'yi de yerden yere vurup, bu ülke adam olmaz deyip mangalda kül bırakmıyorlar. Hadi tamam onlar gibi olalım derseniz. Bilgiç bilgiç, zamanı değil, Türkiye'ye bu fazla, bu elbise bize büyük gibi hiçbir bilimsel araştırma ve veriye dayanmadan ahkam kesiyorlar. Aslında TTK'da yaşanan budur maalesef..." Söylediklerinize katılıyorum. Her ortamda aynı düşüncelerimi dile getiriyorum. Ancak eğitimli olsun olmasın çoğu zaman aynı şekilde ahkâm kesiyorlar. Ancak bir yerden başlamak gerekiyor, bu sorumluluğun ve yükün altına da girmek gerekiyor. Her kesimin istediğine göre düzen şekillendirilirse bu işinde sonu gelmez. Neden Avrupa ve ABD gibi olamadık, gelişemedik, ilerleyemedik. Bence sorunun temelinde bu var.
Ziyaretçi
Daha Fazla