Türkiye’de vergiler; 2005 yılına kadar Gelirler Genel Müdürlüğü (GGM) tarafından toplanırken, bu tarihten sonra farklı bir idari yapıya yapılanmaya gidildi ve GGM kapatılarak yeni kurulan Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından toplanmaya başlandı.
GİB in yeni organizasyon yapısının GGM’den temel farkı, yarı özerk bir kurum olması ve özellikle taşrada il vergi dairelerinin Valilik ve Defterdarlığa bağlı olmaksızın vergi dairesi başkanlığı şeklinde yapılandırılarak doğrudan merkeze bağlı olmalarıydı.GİB, merkezde ise doğrudan Bakana bağlı kuruluş olma özelliğindeydi.
Bu yeniden yapılanma kapsamında, GGM ikiye bölünmüş ve GİB yanında ayrıca Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü (yeni adıyla Gelir Düzenlemeleri Genel Müdürlüğü) kurulmuştu.GİB, sadece vergi tahsilatıyla uğraşan kurum olma özelliğindeyken vergi politikasının belirleyicisinin ise Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü olması öngörülmüştü.
Geçen 15 yıllık dönem deneyimi içerisinde, vergi tahakkuk ve tahsilatına ilişkin bazı veriler GİB yapılanmasının başarılı bir model olup olmadığının sorgulanmasına yönelik sonuçlar ortaya çıkardı.
Bu verilerden birincisi gelir idaresinin kayıt dışı ekonomiyi ne kadar kavradığı ve vergi gelirlerinin GSYH’ye olan oranının, bu süreç içerisinde artıp artmadığına ilişkindir. Bu oran, devletlerin bir yıl içerisinde GSYH’nin ne kadarını vergi olarak topladığına yanıt vermektedir. İkincisi ise mükelleflerin beyan ettikleri vergilerin ne kadarını ödediklerine ilişkin olan ve kısaca tahakkuk/tahsilat oranı olarak tanımlanan orandır.