Bilindiği gibi eski Türkiye- Almanya Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması (16.4.1985 tarihli), Almanya’nın talebi üzerine 1.12.2010 tarihinden itibaren yürürlükten kalkmış, yeni anlaşma 01.01.2011 tarihine yetiştirilemediği için, bu tarihten sonra bir boşluk doğmuş, vergilendirme sadece yerel kanunlara göre yapılmış, yeni anlaşmanın iki ülke yetkilileri arasında teati edilmesi ile 01.8.2012 tarihinde, yürürlük maddesindeki özel hüküm sayesinde 01.01.2011 tarihinden itibaren uygulanmak üzere yürürlüğe girmiştir. Böylece boşluk doldurulmuş olmaktadır, bunun sonucu, yerel kanunlara göre 01.1.2011-01.8.2012 tarihleri arasında ödenen fakat anlaşma gereğince alınmaması ya da düşük oranda alınması gereken, vergilerin iadesi söz konusu olmuştur.
Yeni anlaşmanın imzalanması ve yürürlüğe girmesi ne kadar sancılı olmuş ise, uygulanmasının da o kadar sorunlu olacağı daha bugünden bellidir. Bunlardan özellikle birinin üzerinde durmak istiyoruz:
Sorun nedir?
Anlaşmanın (Alman tarafının ısrarı ile konulduğu söylenen) 27. Maddesi, Türkiye’nin bugüne kadar imzaladığı hiçbir anlaşmada olmayan bir hükme yer vermektedir. Eski Alman anlaşması dahil bütün anlaşmalarda, tevkifat yapılıp yapılmamasına ya da hangi oranda yapılmasına, anlaşma hükümleri dikkate alınarak karar verilmektedir.. Bu hüküm ise,: “Önce, vergi tevkifatı yerel mevzuata göre ve bu mevzuatta belirtilen oranda yapılacak, vergi anlaşmasına göre tevkifat gerekmiyor ya da daha düşük oranda yapılması gerekiyorsa, düzeltme ve iade talep edilecektir’’. Şeklinde değişik bir düzenleme getirmektedir1. Örneğin, yeni anlaşmanın 10. Maddesi Almanya’da yerleşik kişilerin (Türkiye’de iştirak ettikleri ortaklığın en az % 25 hissesine sahip olmak kaydı ile) Türkiye’den elde ettikleri temettü geliri üzerinden en fazla % 5 vergi tevkif edilebileceğini belirtmesine rağmen, temettü ödeyenler Türk mevzuatındaki % 15 oranında tevkifat yapmak zorunda kalacaklardır. Geliri elde eden Almanya’da yerleşik kişinin ise, daha sonra (verginin kaynakta kesildiği takvim yılını takip eden dördüncü yılın sonuna kadar) Türk vergi idaresine baş vurarak, fazla ödenen aradaki % 10 farkın düzeltilmesini ve iadesini talep edecektir. Düzeltme ve iade baş vurusunun en erken ne zaman yapılacağı konusunda bir belirleme yapılmadığından, yerel mevzuat hükümlerini dikkate alarak; buna göre, tevkifata ilişkin muhtasar beyannamesinin verilmesini takiben ödemenin yapıldığı andan itibaren düzeltme ve iade baş vurusunun yapılabileceği görüşündeyiz.
Neden böyle bir düzenlemeye gerek görüldüğü konusunda bir açıklama yapılmamıştır , ancak; Almanya’nın ısrarı üzerine böyle bir hükme yer verildiği doğru ise, eski anlaşmanın iptaline neden olan emekli maaşlarının vergilendirmesinin bu düzenlemeye de neden olduğu olasılığı kuvvetlidir. Bilindiği gibi, bundan önceki anlaşmada emekli maaşları ancak yerleşik olunan ülkede vergilendirilebiliyordu, Bunun sonucunda, Almanya’da yerleşik kişiler emekli maaşları üzerinden bu ülkede vergi öderken, aynı maaşı alan fakat Türkiye’de yerleşik olan kişiler (Emekli maaşlarının Türk mevzuatında vergiye tabi olmaması nedeniyle) vergi ödememekteydiler. Alman vergi idaresi öteden beri, bunun adaletsizlik yarattığını belirterek, hatta bazı Alman vatandaşları için vergiden kaçınma vasıtası olarak kullanıldığı yolunda endişelerini dile getirmekte idi… Yeni anlaşmanın 18 inci maddesinde ise, yine esas olarak emekli maaşları yerleşik olunan ülkede vergilendirilmekle beraber, kaynak ülkesi, emekli maaşlarının 10.000 Euro’yu aşan kısmı üzerinden en fazla % 10 tevkifat yapma hakkına sahip olmaktadır. Bu maddeye dayanarak, Almanya, Türkiye’de yerleşik ama Almanya’dan emekli olan Türk işçilerinin ya da Alman vatandaşlarının emekli maaşları üzerinden kendi yerel mevzuatına göre, Anlaşmadaki istisna miktarı ve indirilmiş oranı dikkate almadan vergi tevkif edebilecektir. Tabii, emekli maaşlarından tevkifat yapılan Türkiye’de yerleşik kişiler Türkiye’de yerleşik olduklarını belge ile kanıtlamak kaydı ile Alman vergi idaresine baş vurarak, Anlaşmada yer alan 10.000 Euroluk istisnanın ve en yüksek % 10 tevkifat oranının uygulanmasını dolayısıyla fazla kesilen vergilerin iadesini talep edebileceklerdir. Alman vergi idaresi, bu iade baş vurusu sırasında, emeklilerin gerçekten Türkiye’de yerleşik olup olmadıklarını denetleme olanağına kavuşabilecektir. Zaten, Anlaşmada, mukimlik belgesinin iki ülke vergi idarelerinin ortak bir form konusunda anlaşacakları, Protokol’ün 9. Maddesinde yer alması da konudaki (yani gerçek yerleşme yerinin belirlenmesinde) titizliği açıkça göstermektedir.
Sebebi ne olursa olsun, önce ödeme sonra iade işlemlerinin hem mükellefe ve hem de vergi idaresine büyük külfetler yükleyeceği şimdiden bellidir. Daha da vahimi, 27. Madde hükmünde, yalnız tevkifat oranının değil fakat, tevkifat yapılıp yapılmayacağının da yerel kanun hükümlerine göre belirleneceği kuşkusunu uyandıran,: ‘’ Kaynakta kesilen verginin bu Anlaşma uyarınca indirilmesi veya hiç alınmaması durumunda, bu vergi mükellefin baş vurusu üzerine iade edilecektir.’’ gibi bir ifade de yer almaktadır. Bu ifadeden, tevkifat yapılıp yapılmayacağının da yerel mevzuatla belirleneceği sonucu çıkartılabilir. Zira, ‘’bu anlaşma uyarınca hiç alınmaması‘’nı başka türlü anlama olanağı bulunmamaktadır. Eğer öyle ise; serbest meslek gelirlerinin vergilendirilmesini düzenleyen 14. Madde hükmü dikkate alınmadan, Almanya’da yerleşik kişilere ödenen serbest meslek ödemelerinin % 20 tevkifata tabi tutulması, eğer 14. Madde hükümlerine göre, Türkiye’de vergilendirilmemesi gerekiyorsa, Almanya’da yerleşik kişinin kendisinden kesilen verginin iadesi için düzeltme ve iade talep etmesi gerekecektir. Aynı şekilde, genel olarak vergilendirme için anlaşma hükümlerinin geçerli olacak fakat vergi tevkifatı açısından sadece yerel mevzuat dikkate alınacaksa; Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 23. Maddesi kapsamına giren, dar mükellef Almanya merkezli hava ulaştırma şirketinin, Türkiye’de elde ettiği hasılat vergi anlaşmasının 8. Maddesine göre sadece Almanya’da vergilendirilebileceğinden Türkiye’de kurumlar vergisine tabi olmayacak, ancak; şubenin merkezine aktardığı temettü niteliğindeki kazanç üzerinden, % 15 tevkifat yapılması gerekecektir. Bu örnekleri daha da arttırabiliriz…
Vergi idaresi ile yaptığımız sözlü görüşmede, bu sorunlardan haberdar oldukları ve çözümü konusunda iki taraflı çabaların sürdürüldüğü öğrenilmiştir. 27 inci Maddenin 3 üncü ve 4 üncü paragrafları, anlaşmanın tarafı olan ülkelerin her birine, bu belirsizliğin çözümü için ayrı ayrı yetki verirken, karşılıklı anlaşma yolunu da açık tutmaktadır. Bu nedenle, sorunların çözüleceği konusunda iyimseriz ancak; geçmiş tecrübelerimiz bunun yakın zamanda gerçekleşemeyebileceğini bu nedenle, mükelleflerin bir dönem bu belirsizliklerle baş etmeleri gerekeceğini göstermektedir.
KDV uygulaması:
Söz konusu ödemelere ilişkin faturalar üzerinden sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanarak beyan edileceği için, özellikle net olarak anlaşılan ücretlerde, tevkifat nedeniyle brütleştirilen ücret üzerinden KDV hesaplanacaktır. Daha sonra, tevkifatın tamamen ya da kısmen geri alınması halinde, KDV için geriye dönük bir düzeltme yapılamayacağı görüşündeyiz. Eğer, (ödeme yapan) mükellefin, yeterli hesaplanan KDV si var ise, indirme olanağı olduğundan hiçbir sorun çıkmayabilir ancak, indirme olanağı olmayan (bankalar, sigortalar, vergisiz alanlarda faaliyet gösteren ya da hesaplanan vergisi yeterli olmayan) mükellefler için ilave bir mali yük oluşturacağı ortadadır.
Mükellefler ne yapmalı?
Almanya ‘da yerleşik kişilere temettü, faiz, gayri maddi hak bedeli veya tevkifat gerektiren diğer (serbest meslek ücreti gibi) gelir unsuru niteliğinde bir ödeme yapmak durumunda olan mükelleflere; eğer hem yerel mevzuata ve hem de vergi Anlaşmasına göre, tevkifat yapılması gereken bir ödeme yapıyorlarsa, yerli mevzuatın belirlediği oranda tevkifat yapmaları (ki bu konu da bir duraksama bulunmamaktadır); eğer yerel mevzuatta tevkifat gerekirken Anlaşma hükümlerine göre gerekmiyorsa (ki bu konuda yeterli açıklık bulunmadığından), bir anlaşmaya bağlı ve dönemsel olarak kendiliğinden tahakkuk etmeyen ödemeleri olanaklı olduğu ölçüde (düzenleme yapılana kadar) ertelemek; acil olmayan durumlarda özelge için baş vurmak, acil durumlarda risk almak istenmiyorlarsa, yerli mevzuata göre tevkifat yaparak yatırmaları, daha sonra vakit geçirmeden, yabancı yerleşik kişinin iade baş vurusunu sağlamaları önerilebilir.
1- Anlaşmanın 27. Maddesinin 1 inci paragrafı şu şekildedir: “Akit devletlerden birinde diğer akit devletin mukimi olan bir kişi tarafından elde edilen temettü,faiz,gayri maddi hak bedeli veya diğer gelir unsurları üzerinden alınan vergilerin kaynakta kesinti suretiyle alınması durumunda, ilk bahsedilen devletin kaynakta kesinti uygulamasını kendi iç mevzuatındaki oranda yapma hakkı bu Anlaşmanın hükümlerinden etkilenmeyecektir.kaynakta kesilen verginin bu Anlaşma uyarınca indirilmesi veya hiç alınmaması durumunda , bu vergi mükellefin baş vurusu üzerine iade edilecektir.’’
YORUMLAR
Çıkarılan her mevzuat sorunları da beraberinde getiriyor. İnşallah kısa sürede düzelir de yaz-boz tahtasına benzemez. Açıklamalarınız için teşekkür ederim. R.Soncul
Ziyaretçi
Daha Fazla