Çok uluslu ortaklıkların, ilişkili kişilerle yaptıkları sınır ötesi ticari işlemlerle yerleşik oldukları ülkelerde vergi matrahını aşındırdıkları ve bu ülkelerden vergi cennetleri ya da düşük oranlı vergi teklif eden ülkelere kar aktardıkları (BEPS/MAKA[1]), sonuç olarak hak ettiklerini varsaydıkları vergi gelirlerini kaybettikleri görüşünde olan G20 ülkeleri, bunun önlenmesi için OECD’den bu konu üzerinde çalışmasını ve önlemler önermesini talep etmişlerdir. OECD’nin son birkaç senedir çalışmalarını G20 ülkelerinin verdikleri talimatla, bunu önleyici önlemler üzerinde yoğunlaştırdığı bilinmektedir. Önerilen önlemler- ki, G20 ülkeleri tarafından da kabul görmüştür- daha çok bugüne kadar çok uluslu ortaklıkların vergi planlaması için kullandıkları yöntemler ve araçlar üzerinde çalışılarak hazırlanmış ve bunların bundan sonra tamamen ya da kısmen kullanılmasını olanaksız hale getirecek niteliktedir[2]. Bu ortaklıkların vergi planlamacıları, grubun vergi yükünü azaltmak için , artık deşifre olmuş ve karşı önlemler alınmış eskileri yerine yeni yöntemler ve araçlar araştırmak ve bulmak zorunda kalacaklardır. Tabii, ne kadar yaratıcı yöntem ve araçlar bulunursa bulunsun; bundan zarar gören ülkeler yine zaman içersinde, bunlara karşı da yeni önlemler geliştirilmesini talep edeceklerdir. Böylece, aynen yeni füze-onu yakalayıp yok eden karşı füze geliştirilmesi yarışında olduğu gibi bir amansız yarış sürüp gidecektir… MAKA için alınan önlemler; açıktır ki; bundan dolayı vergi geliri kaybeden hazinelerin ve bu yöntem ve araçları şu ya da bu nedenle kullanamayan dolayısıyla haksız rekabetle karşılaşan mükelleflerin lehine işleyecektir…Türkiye’yi ele alırsak; Türkiye bir vergi cenneti değildir, bir çok gelişmiş ülkeye göre vergi oranları makul de olsa, sadece devalüasyon riski bile, gelirin haksız olarak bir an önce yurt dışına aktarımını tahrik ediyor olabilir. Kaldı ki; göreceli düşük vergi oranı, her zaman daha az vergi yükü anlamına da ( karşılıklar gibi bazı kalemlerin gider yazılamaması, kanunen kabul edilenmeyen giderler kapsamının genişliği gibi nedenlerle ) gelmeyebilmektedir… Dolayısıyla, Türkiye’nin kendisine kar aktarılandan daha çok , kendisinden diğer ülkelere kar aktarılan bir ülke olduğunu kabul edersek, bu önlemlerden karlı çıkacağını (ya da en azından zararlı olmayacağını) da kabul etmek gerekir. Özellikle, OECD’nin açıklık ve bilgi değişimi ile ilgili olarak önerdikleri, bizce; MAKA önlemlerinin adeta bel kemiğini oluşturmaktadır. Ülkeler itibarıyla raporlama yapılması (country by country reporting/CCR) ve vergi idareleri arasındaki bilgi akışının hızlanması ve kolaylaşması, transfer fiyatlandırması incelemesi yapan inceleme elemanlarına geniş bir ufuk sağlayacaktır. Birçok halde, ispat külfetinin mükellefe yüklenmesi, mükelleflerin işini zorlaştırırken vergi idarelerinin elini kuvvetlendirecektir.
İlişkili kişilerle sınır ötesi ticari ilişkileri olan vergi mükelleflerinin yeni düzenlemelerden haberdar olmaları ve bu düzenlemelere uyumu, onlar için hem zaman ve hem de parasal olarak bir maliyet getirecektir.
Vergi danışmanları için ise, hem kendilerinin bu yeniliklerden haberdar olmaları,öğrenmeleri ve hem de müşterilerini haberdar etmeleri ek bir yük ve risk getirirken; yeni değişikliklere uyumda zorlanan müşterilerinin onlara olan ihtiyacını arttıracağı beklenmelidir.
MAKA önlemleri henüz yürürlüğe girmemiştir, ancak, G20 ülkeleri biran evvel uygulanmalarını istediklerinden, önümüzdeki günlerde uluslar arası ve yerel bazda gerekli mevzuat değişiklikleri için düzenlemeler yapılması; yerel mevzuatın uluslar arası mevzuat ilkelerine daha da yakınlaşması beklenmektedir.
[1] BEPS: Base Erosion and Profit Shifting/MAKA: Matrah Aşındırılması ve Kar Aktarımı.
[2] ABD’nin kendi vatandaşlarının yurt dışındaki finansal varlıklarını gizlemelerini önlemek için bütün Dünyadaki finansal kurumların otomatik bilgi vermelerini zorunlu kılan FATCA anlaşmaları-ki Türkiye’de imzalamış bulunmaktadır- bilgi değişimine yeni bir boyut katmıştır.