Vergi uygulamaları açısından reformist yaklaşımların ilk düsturlarından biri verginin tabana yayılmasıdır. Bu doğrultuda vergi hukukunda çeşitli düzenlemeler yapılır. Vergi oranlarından istisna-muafiyet düzenlemelerine, özellikle kazanç vergileri açısından kazancın tanımından kapsamına kadar bir çok konuda tartışmalar yapılır, politika geliştirilmeye çalışılır. Maksat, irili ufaklı bir çok unsurun ya da göze pek de görünmediği varsayılan vatandaşımızın yine yarattığı varsayılan “yüksek” ve “vergilendirilmeyen” katma değerin kavranmasıdır. Böylelikle daha çok mükellef kaydı yapılarak “herkes”in vergi yükümlülüğünü yerine getirmesi sağlanacaktır; ideal beklenti budur. Buna bağlı oalrak kendini “kümesteki kaz” betimlemesi içinde gören mükelleflerimiz adalet arayışlarına yanıt alacaklardır. Onların payına daha fazla düştüğü varsayılan vergi payı(kamu harcamalarına katılım fedakârlığı) bölüşülecek ve onlar da vergi kaçırma ya da vergiden kaçınma yoluna gitmeyeceklerdir.
Anlatımımızda yer alan denge, teorik anlamda oldukça doyurucudur. Yazarken kendimizden dahi etkilendiğimizi söylemeliyiz. “Gerçekten ne kadar güzel olur” demekten kendimizi alıkoyamadığımız bir ideali temsil etmektedir. Bu ideal bir varsayımı ya da ön kabulü içermektedir: Milli gelir adil dağılmakta, nüfusa göre gelirin bölüşümü açısından sınıflar itibariyle sosyal ve ekonomik ölçütlerle dengesizlik bulunmamakta, ancak bu gelirden dengeli ve adil şekilde pay alan, nüfus içindeki yoğun “taban” kayıtdışı yaşamaktadır. Yazımızın bu noktasında bir tereddüt geçirdiğimizi itiraf etmeliyiz. Bu yargıyı “evet evet” şeklinde onaylayacak herhangi bir veri ya da gözlem sahibi değiliz.
Buraya kadar kendimizle söyleşerek bir yol bulmaya çalıştık. Bu yol arayışı sırasında “evreka!” dedirten soruyu da yazımıza başlık yaptık: VERGİNİN YAYILAMADIĞI TABAN KİM? Bu soruya yanıt vermekte zorlandık. Eğer sokak üzerinden bir taban arayışımız olursa, bakkal, seyyar satıcı, ek iş yapan kamu veya özel sektör çalışanı, temizliğe giden kadınımız, dolmuşlara değnekçilik yapmak adına avazı çıktığınca bağıran insanımız o tabanın öznesi değil kanaatimizce. Naçizane deneyimlemeler devlet ile ilişkisinde bir takım kamusal görevlerden kaçınanların, vergi “ödemeyenlerin” pek de sokakta dolaşmadığına ve “taban”da durmadığına dairdir. O zaman slogan ya da politika arayışını değiştirmek mi gerekir? YERDE ARADIĞIMIZ ASLINDA GÖKTE MİDİR?
Takdirinize saygılarımızla,