Katma Değer Vergisi, mal teslimi ve hizmet ifalarında her aşamada yaratılan katma değeri vergilemeyi hedef alan yayılı bir muamele vergisidir. Uygulamada, mükellefler, gerçekleştirdikleri mal teslimleri ve hizmet ifaları nedeniyle işlem bedeli üzerinden hesapladıkları vergilerden bu işlemlerle ilgili mal ve hizmet alımları sırasında ödedikleri vergileri indirmekte ve aradaki farkı vergi dairesine yatırmaktadırlar.
Görüldüğü üzere, katma değer vergisi sisteminin temel mantığı her aşamada meydana gelen muamele üzerinden, söz konusu muameleye muhatap olan kişi/kurumun vergilendirilmesi şeklindedir. Temel mantık tahsil edilen KDV’den ödenen KDV’nin indirilmesi üzerine kuruludur. Ancak, bu temel mantık, günümüzde bir kısım mükelleflerin daha az vergi ödemek istemeleri ve vergiye karşı daha fazla direnç göstermeleri sonucunda sekteye uğramaya başlamıştır. Bu durum ise yaratılan katma değerin tam olarak vergilendirilememesine sebep olmuştur.
Peki, ne oldu…?
İşte bu aşamada vergi tahsilatını kolaylaştırmak veya vergi alacağını güvence altına almak almacıyla, mükellef ile ilişkili bazı kişi ve kurumları mükellef ile birlikte verginin beyan ve ödemesinde sorumlu tutulması çözüm olarak görülmüştür.
Nitekim Maliye Bakanlığı, KDVK’nun yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar, KDVK’nun 9. maddesinin kendisine verdiği yetkiye istinaden, bazı işlemlerde satıcılar tarafından hesaplanan verginin tamamı veya bir kısmının alıcılar tarafından doğrudan vergi dairesine yatırmalarına ilişkin düzenlemeler yapmıştır.
Nihayetinde, 1 Mayıs 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 117 Seri Nolu KDV Genel Tebliği ile daha önce konuya ilişkin olarak yayımlanan bütün tebliğler yürürlükten kaldırılmış ve KDV tevkifatına tabi bütün işlemler tek bir tebliğde toplanmıştır.
117 seri nolu KDV genel tebliğine göre KDV tevkifatı uygulaması teslim ve hizmet bedeli üzerinden hesaplanan verginin teslim ve hizmeti yapanlar tarafından değil, bu işlemlere muhatap olan alıcılar tarafından kısmen veya tamamen vergi sorumlusu sıfatıyla beyan edilip ödenecektir.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1985 yılından günümüze kadar kanunda yapılan değişiklikler ve istisna hükümlerinin artırılması ile kanunun temel mantığı zarar görmüştür. Sistemi düzeltmeye yönelik yapılan her bir düzenleme yeni bir takım sorunlar yaratmıştır.
Bu aşamada, KDV’nin asıl mükellefleri tarafından beyan ve ödenmesi uygulaması yerine malları alan ve ya hizmet yapılanlar tarafından sorumlu sıfatıyla mahsup edilerek beyan ve ödenmesi istisnai bir düzenleme olarak ilk başlarda uygulamaya girmiş iken, en nihayetinde 117 seri nolu KDV Tebliği ile neredeyse tüm KDV mükellefleri ve tüm işlemler sorumlu sıfatıyla KDV tevkifatı kapsamına alınmıştır.
Tevkifat çözüm olacak mı?
Verginin güvenliğini sağlamak amacıyla istisnai olarak başvurulması gereken tevkifat müessesesi maalesef günümüzde doğrudan vergi tahsilatı müessesesi haline dönüştürülmüştür.
Sistemin bu hali ile uygulanması kısa vadede amaçlanan hedef için faydalı olacaktır. Ancak, uzun vadede tevkifattan kaynaklanan birçok sorunun çıkmasına da sebep olacaktır.
Örneğin; belgelerin geç kesilmesi halinde sorumlu sıfatıyla beyan ile belge tarihi farklı olacak, bu durum beyanların birbirini tutmamasına sebep olacaktır. Mal iadelerinde düzeltme işlemlerinde sorunlar doğacaktır.
Aynı şekilde, tebliğde yer alan “5018 sayılı Kanuna ekli cetveller kapsamındaki idare, kurum ve kuruşlara ifa edilen diğer bütün hizmet ifalarının tevkifata tabi tutulacağı” yönündeki ifade de sorun yaratacak bir başka düzenlemedir. Bu düzenleme torba bir düzenleme olup, tüm kamu hizmet alımlarını tevkifat kapsamına almaktadır. Dolayısıyla kamuya hizmet veren tüm kişi ve kurumlar KDV’nin tamamını tahsil edemeyeceklerinden bu teslim ve hizmetlere ilişkin ödemiş oldukları KDV’ler üzerlerinde yük oluşturacaktır.
Tevkifatın peşin peşin yapılarak sorumlu sıfatıyla ödenmesi devletin vergi gelirleri açısından pozitif bir sonuç doğurmakla birlikte, mal teslimi ve/veya hizmet ifasında bulunan ve üzerinden tevkifat yapılan mükellefler açısından da yüklendikleri KDV’nin indirim yoluyla giderilememesi sonucunu doğuracaktır. Tevkifat, KDV’de tahsilatı artırırken, dürüst mükelleflerin yüklendikleri KDV’lerinin üzerlerinde finansman yükü oluşturmasına sebep olacaktır. Yüklenilen ancak indirilemeyen KDV’nin nakden veya mahsuben iadesi süreçlerinin de zaman alması yine dürüst mükellefe zarar verecektir.
Mal ve hizmetler üzerinde her aşamada yaratılan katma değeri vergilemeyi hedefleyen yayılı bir vergi türü olan katma değer vergisinin iyi işleyebilmesi tevkifat müessesesinin tüm işlemleri kapsayacak şekilde genişletilmesi ile sağlanamaz. Kısa vadede çözüm gibi görünen düzenleme orta uzun vadede KDV iade taleplerinin artmasına sebep olacaktır.
YORUMLAR
Önemli bir konuya işaret etmişsiniz. KDV tevkifatı uygulaması vergilendirmenin en renkli konularından biri. KDV tevkifatında tahakkuk tahsilat oranı %90ların üzerinde, yani sistem başarılı gibi görünüyor, oysa iadeleri de ele alarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Tevkifat kapsamındaki işlemler iade talebi eğilimi düşük olan işlemler olmalıdır. şu iddia edilebilir: tevkifat iadeleri ile mükellefler incelenmiş olmakta, yani şöyle bir dürtülmüş olmaktadır. Örneğin serbest meslek kazancının KDV si büyük ölçüde tevkifata tabi ve serbest meslek erbabı giderleri en çok şişiren ve KDV ödemeyen mükellef. bu mükellef durmadan iade talep ediyor, vergi dairesi durmadan inceliyor. Oysa Gelir İdaresi bu bilgiye sahip, yani serbest meslek KDV ödemiyor, öyleyse niye tevkifatta ısrar ediyor. Bu grubu incelemek için iade taleplerini beklemek zorunda mı?! Zaten riskli değiller mi? Diğer taraftan Avrupa bazı sektörlerde tevkifatı nihai alıcıya yüklemiş, arada hesaplanan ya da indirilecek KDV yok, yani vergi yok kaçak yok şeklinde bir uygulama. Böylece yüklenilen KDV nin firmalarda yol açtığı finansman maliyeti de ortadan kaldırılmış oluyor. Ancak bizim vergi sistemimizde tevkifat uygulaması nedeniyle bazen fimalar KDV yi gerçekten yükleniyor.
Ziyaretçi
KDV inşa edildiği temel sakat bir kere. DEvlet mükellefe sen katma değer yarattın ver %18 vergisini diyor. Dolaysız vergilerle finanse edemediği kamu harcamalarını nihai tüketiye yüklüyor. KDV, indirim mekanizması, iade vs. bunlarla uğraşacağına devlet mükelleflerin hasılatı üzerinden %18 hasılat vergisi alsın daha iyi. En azından indirim ve iade gibi prosedürlerle uğraşılmamış olur.
Ziyaretçi
Kanayan yaralardandır bu konu.Neden çözemeyiz bilinmez. Eline sağlık . İSMAİL HAKKI DURA
sevacan@gmail.com
2000 Tl üzeri tevikifat tutarı içinde vir raporu istenmekte olup birde karşılığı kadar teminat mektubu istenmektedir. 6. aydan bu yana verilen işlemlerin daha hiçbiri sonuçlanmamıştır. Bankalar her ay mektuplar için para tahsilatını yapmaktadır. Vergi dairesi bu parayı da bize ödeyecek midir acaba?
Ziyaretçi
Selahattin üstadımızın haklı olarak vurguladığı gibi tebliğ çözüm olmaktan uzaktır. KDV tevkifat sirkülerinde; "... payları İMKB'de işlem gören firmanın personelinin işlerini yaparken müşteri veya tedarikçilerle birlikte temsil ve ağırlama faaliyeti kapsamında firma adına yemek servisi hizmeti alımında KDV ile birlikte hizmet bedelinin 1.000 TL'yi aşması halinde firma tarafından 5/10 oranında KDV tevkifatı uygulanacaktır" ifadesi yer almaktadır. Tevkifat tebliğ ve sirkülerini hazırlayanlar iş hayatının gerçeklerinin ne kadar farkındalar merak etmekteyiz. Payları İMKB'de işlem gören bir firma yöneticisinin müşterileriyle gidilen bir yemek sonrası 1.000 TL. üzerinde gelen hesaba karşılık faturanın tevkifatlı düzenlemesini isteyemeyeceği ,istese bile o retoranın bunu düzenlemeyebileceği, hadi düzenlese bile KDV'nin yarısının restorana ödenmemesi durumunda nasıl bir kargaşa çıkacağını düşünmeden böyle bir düzenleme yapılmasını iyiniyet olarak yorumlamak mümkün değildir. Uygulanamayacak bir kuralı koymak çözüm değil başlıbaşına bir sorundur.
Ziyaretçi
Daha Fazla