Türkiye ekonomisinin 2001-2002 yılı değerlendirilmesine geçmeden önce bir gerçeğin altını çizmek gerekir. Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik ve stratejik konumu Türkiye'yi sadece ekonomik anlamda bir gelişme mecburiyeti değil aynı zamanda bir varoluş sorusuyla da karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye'nin ekonomik anlamda almış olduğu ve uygulamaya koyduğu kararların uluslararası konjonktür ve uluslararası ekonomik hesapların ortaya çıkardığı sonuçlarla birlikte değerlendirilmesi bizleri daha sağlıklı bir sonuca götürecektir. Bu genel belirlemeyi yaptıktan sonra geride bıraktığımız 2001 yılı verilerini esas olarak ekonomimizin genel durumunu değerlendirmeye çalışacağız. Bu değerlendirmelerin daha iyi anlaşılabilmesi için, 19 Şubat Krizi öncesini kısaca hatırlamakta fayda var. Bilindiği üzere 19 Şubat 2001'de ortaya çıkan krizle 14 ayı aşkın süredir uygulaması olan Ekonomik İstikrar Programı son bulmuş ve bu durum 2001 yılı bütçe hedeflerinin altüst olması sonucunu doğurmuştu. 19 Şubat 2001 yılı öncesi uygulamaya konulan İstikrar Programı ile; • Enflasyonun önemli ölçüde düşürülmesi, • Bütçedeki faiz yükünden kurtulmak amacıyla faiz oranlarının makul düzeylere çekilmesi, (Bütçede faiz yükü 2000 yılı bütçesinde toplam vergi gelirlerinin %88'ini oluştururken bu oran 2001 yılı bütçesinde %52 olarak öngörülmüştü.) • 1999 yılında ekonomide görülen küçülmenin 2000 yılında yerini büyümeye bırakması amaçlanmış ve bunda da kısmen başarılı olunmuştur. Ancak; • Uygulanan çıpalı kur sistemi (önceden belirlenen) ödemeler dengesini bozmuş ve bu durum son yılların en büyük cari işlem açığını doğurmuştur. Bu uygulamadan ihracatçılar önemli ölçüde olumsuz etkilenmiş ithalat ise son yılların en büyük rakamlarına ulaşmıştı. Döviz fiyatlarının gerçek değerlerinin altında belirlenmesi ihracatı cazip olmaktan çıkardığı gibi reel olarak ihracat gelirlerini de azaltmıştı. Buna mukabil, ithalat cazip olmuş ve 2000 yılında adeta ithalat patlaması yaşanmıştı. Türkiye'nin bu olumsuzlukları yaşamasının temel nedenleri ise aşağıdaki gibi özetlenebilir. Bu konuda büyük sermayeyi elinde bulunduran gerek iç ve gerekse uluslararası spekülatörlerin yönlendirmeleri, Dünya ekonomilerinin yaşadığı olumsuz durum yanında en önemli reel neden uygulanan kur çıpası sistemi olmuştu. Programın uygulamaya başladığı ilk dönemde dahi TL dövize karşı olması gerekenin üzerinde değerli idi. Çıpa uygulaması ile bu değer daha da artmış, bu durum ithalat patlamasını getirerek cari işlemler dengesinin aşırı bozulmasına neden olmuştu. 2000 yılında milli gelirin %5'ine yaklaşan dış ticaret açığı 10 milyar doları aşmıştı. Bu açık ya mevcut döviz rezervleri ile kapatılmak veya borçlanma yoluyla giderilmek zorundaydı. Bu da dövize olan talebi önemli ölçüde artırmıştı. Uygulanan istikrar programı ile faiz ile döviz çıpası arasındaki makas önemli ölçüde açılmış bu da krizin erken gelmesine neden olmuştu. Önemle üzerinde durulması gereken ve krizin en önemli sebeplerinden biri olarak değerlendirilmesi gereken bir diğer konu bankaların çalışma sistemleri olmuştu. Türkiye'de bankaların çoğu uzun süredir topladıkları mevduatı üretim ve yatırımlara kaynak olarak aktarmak yerine devlete satmayı bir politika haline getirdikleri gibi, uygulanan kur politikası nedeniyle yurt dışından dövizle borçlanıp bu dövizi merkez bankasına satarak bununla devlet tahvili, hazine bonosu satın alan bir diğer ifadeyle devleti yüksek faizle borçlandıran bir sistemi benimsemişlerdi. Bu saadet zincirinin uzun süre devam etmesi mümkün değildi. Krizle bu zincir kırılmıştı. Devletin borçlanma politikası nedeniyle uyguladığı faizin son derece yüksek ve cazip oluşu büyük sanayi kuruluşlarını da etkilemiş ve bu kurulu şların bir çoğu üretim ve yatırım yapmak yerine mevcut sermayelerini faizde değerlendirmeyi daha uygun bulmuşlardı. Öyleki İstanbul Sanayi Odası’nın yapmış olduğu araştırmalarda en büyük 500 sanayi kuruluşunun toplam karları içinde faaliyet dışı karların oranı %80'leri aşmıştı. Bu da reel ekonomi açısından son derece ciddi bir sorun oluşturmuştu. 19 Şubat 2001 krizi öncesine ilişkin bu genel değerlendirmeleri yaptıktan sonra bu tarih sonrası gelişen ekonomik olayları rakamsal büyüklüklerle birlikte aşağıdaki şekilde değerlendirebiliriz.