6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 379 ve ilerleyen maddelerinde şirketlerin kendi paylarını iktisap edebilmelerinin şartları düzenlenmiştir. Buna göre, şirketler kendi paylarını %10’a kadar iktisap edebilmekteler. Bu yazıdaki asıl vurgumuz, hisselerin hangi şartlarda toplanabileceğine yönelik olmayıp, içinde bulunduğumuz koşullarda şirketlerin kendi hisselerini iktisap etmelerinin ne derece mantıklı olacağına yönelik olacaktır.
Koronavirüs bütün dünya ekonomisini çok derinden etkiledi ve üretim ve tüketim neredeyse durma noktasına geldi. Gıda ve ülke içi kargo sektörleri dışında neredeyse bütün sektörlerde %90’lara varan ölçülerde daralmalar yaşandı. Son yazımda 15 sektörün Mart’ın birinci haftası ile Nisan’ın üçüncü haftası banka kartı ve kredi kartı harcamalarına baktığımızda üç sektör dışında bütün sektörlerde daralma olduğunu Merkez Bankası verileri ile açıklamıştım.
Koronavirüs konusu sağlıkçılar ve ülkeleri yönetenler tarafından üzerinde dikkatle uğraşılan bir mesele. Ancak bu virüsten kurtulmamız öyle kısa sürede mümkünmüş gibi gözükmüyor. 2021’i adres gösterenler bulunmakla birlikte 2022’yi de adres gösterenler bulunmakta. Sanırım daha önce depremde duyduğumuz “depremle yaşamaya hazırlıklı olmamız gerekiyor” cümlesini “Koronavirüs ile yaşamaya alışmalıyız” diye duyar olacağız. Aşı ve ilaç bulunmadan kısa sürede bu virüsten kurtulmak mümkün olmayacak gibi.
Koronavirüs etkisi ile dünya borsalarında ve ülkemizde ciddi kayıplar yaşandı. Her ne kadar virüsün ilk etkileri atlatıldıktan sonra belirli toparlanmalar oldu ise de, toparlanmanın kısa sürede “V” şeklinde olacağını düşünmek fazla iyimserlik olacaktır. Genel beklenti toparlanmanın uzun sürebileceği ve “L” şeklinde bir sürecin daha güçlü ihtimal olduğu dile getirilmekte.
2020’nin ilk çeyreğinde ABD %4,8, Almanya %6,1, Fransa %5,8, İspanya %5,2, İtalya %4,7, Euro Bölgesi %3,8 küçüldü. Çin 2019’da %6 büyümüş iken 2020 ilk çeyrekte tahmini %2-3 arası ve Türkiye ise tahmini %5 küçülecek. Bu küçülme rakamlarını tek başına okumayıp 2019 yılındaki büyümeleri de dikkate alarak okumak gerekir. O halde ekonomilerde yaşanan süreçler daha iyi yorumlanabilir.
Uluslararası enerji raporuna göre de havayolunda %90, karayolunda %70 daralma olmuştur. Mutlaka taşımacılık sektöründe de bir toparlanma başlayacaktır, ancak bu toparlanma çok hızlı olmayacaktır. Nitekim, Çin ve Hindistan’da taşımacılık sektöründe dipten dönüş başlamıştır. Virüsün etkisi ile turizm sektöründe de 2020 de küçülme beklenmektedir.
Bilindiği gibi Türk Hava Yolları son yapılan genel kurulunda kendi hisselerini toplama konusunda yönetim kuruluna yetki verdi. Peki, şirketlerin kendi hisselerini toplaması içinde bulunduğumuz koşullarda ne derece mantıklı olacaktır?
Bu dönemde aslolan şirketlerin ayakta kalmalarının sağlanmasıdır. Hükümetler yoğun bir şekilde destek paketleri açıklarken şirketlerin iflas etmemelerini amaçlamaktadır. Nitekim, şirketler kapitalist ekonomik sistemin temel unsurlarıdır. İstihdam yaratırlar, üretim ve hizmet sunarlar, vergi öderler, ortaklarına kar payı dağıtırlar ve esas itibari ile büyümenin lokomotifidirler. Çünkü bu sistemde devlet üretici ve hizmet sağlayıcı değil, daha çok düzenleyici ve denetleyici konumdadır. Bu nedenle de şirketlerin yaşaması için ciddi boyutlarda teşviklere başvurulmaktadır.
Şirket yöneticileri de şirketlerinin devamı için üzerine düşen dikkat ve özeni azami bir şekilde göstermelidir. Şirket yöneticileri doğru kararlar vererek şirket kaynaklarını özellikle böyle dönemlerde verimli kullanmak zorundadır. İlk amaç şirketlerin devamını sağlamak olmalıdır. Şirketin devamı için maaşların ödenmesi, üretim yapılabilmesi için hammadde ve diğer girdilerin temin edilmesi, hizmet sunabilecek durumda olunması, borçların ödenmesi gibi amaçlar öncelikli olmalıdır. Bu amaçlar şirketlerin varlıklarına yönelik en temel amaçlardır.
Örneğin, bir ilaç firması düşünelim ki, ürettiği tüm ilaçlara talep olmasına ve katma değeri de yüksek olmasına rağmen kaynak bulup hammadde alamıyor, elektrik faturasını ve maaşları ödeyemiyor ise bu sadece şirket yönetimini ilgilendirmez, ülke çıkarlarını da ilgilendirir.
Tam da bu noktada şirketlerin hisselerinin değerinin artmasından veya azalmasından daha önemli olan şirketlerin varlıklarının devam ettirilebilmesidir. Varlığını devam ettiremeyecek olan şirketlerin hisselerinin değerinin yüksek olması da bir anlam ifade etmeyecektir. İflas eden ya da faaliyetine devam edemeyen şirketlerin hisselerinin değerinin yüksek ya da düşük olmasının anlamı olmayacaktır.
Sonuç olarak, ellerinde hisse senedi bulunanlar şirket yönetimlerinin şirketin hisselerini toplamalarına olumlu bakabilirler, ancak bu çok kısa vadeli ve derinlemesine bir bakış açısı olmaz. Şirket yöneticileri de, şirket hissedarları da, kamu otoritesi de daha çok şirketlerin varlıklarının devamına odaklanmalıdır. Şirket hisselerinin değerini belirleyen yaptığı mal ve hizmet üretimi ve yarattığı katma değerdir.