Gerçek kişilerin akrabaları ile olan hısımlık ilişkisi yanı sıra, yaşadıkları yer ile de hukuki bağlantıları bulunur. Örneğin her kişinin belli bir Devlet ile bir bağlantısı vardır. Bu bağlantıya “tabiiyet” ( uyrukluk) denir. “Diğer taraftan bir kimsenin tabiiyetinde bulunduğu Devletin belli bir yeri ile de bağlantısı vardır. Gerçekten kişiler ülkenin belli bir yerinde oturmakta, iş ve aile ilişkileri orada toplanmaktadır. İşte şahısların bu şekilde bağlı bulundukları yere ikametgah denir.” İkametgahında oturan gerçek kişiye ise mukim adı verilir. İkametgahın gerek kamu gerekse özel hukuk ilişkileri açısından büyük önemi vardır. Ülkemizde uygulanan G.V.K.’na göre ikametgahı Türkiye’de bulunanlar Türkiye’de yerleşmiş sayılır ve tam mükellef sıfatı ile yurt içinde ve yurt dışında elde etmiş oldukları kazanç ve iratların tümü üzerinden vergilendirilir. Bu açıdan kişinin ikametgahının belirlenmesi ülkemizde tam mükellef olup olmadığının belirlenmesi açısından önemlidir. Ancak ülkemiz hukukuna göre ikametgahı Türkiye’de bulunan ( dolayısı ile tam mükellef bir kişi olarak G.V.’ne tabi olanlar) kişilerin çeşitli nedenlerle başka Devletlerle ilişkileri bulunabilir. Bu kişiler ilişkileri olduğu bu devletler tarafından da o Devletin kanunlarına göre mukim sayılabilir. İşte bu gibi durumlarda çifte mukimlikten söz edilir. Bu durum sadece gerçek kişilerin değil tüzel kişiliğe sahip kişilerinde başına gelebilir. Tüzel kişiliklerde ikametgahın yerini kanuni merkez veya iş merkezi gibi kriterler alır. Gerçek veya tüzel kişilerin hangi Devletin mukimi sayılacağının belirlenmesi vergilendirmede açısından oldukça önemlidir. İşte bu yazımızda mukimlik ve çifte mukimlik durumu çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları (ÇVÖA) çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu konudaki açıklamalarımızdan önce ÇVÖA hakkında kısa bilgiler verilmesi konunun daha iyi anlaşılması için faydalı olacaktır.