1990’lı yıllara damgasını vuran başlıca iktisat politikalarından birisi ekonomik ilişkilerde serbetleşme, dışa açılma, dünya ile entegrasyon ve küreselleşme olgusudur. Bu politika çerçevesinde ülkeler arasındaki ekonomik sınırların kaldırılması ve ekonomilerin bütünleşmesi temel gayeleri oluşturmaktadır. Küreselleşme olgusu, en somut biçimde kendini dış ekonomik ilişkilerde ve uluslararası sermaye hareketlerinde göstermektedir. Türkiye ekonomisi de son yıllarda küreselleşmenin etkilerini hissetmekte olup bu olguya uyum saşlama gereksinimini duymaktadır. Bu uyumun iki temel ayaşı vardır ki bunlar ekonomik ve hukuki ayaklardır. Ekonomideki fiziki, reel büyüklükler, finansal altyapı ve dış ticaret politikaları ekonomik ayaşı oluştururken, cari mevzuatın uluslararası sisteme uyumu ve ticari mevzuatın özendirici etkinlişi hukuki ayaşı meydana getirmektedir. Türkiye, 1980’lerden itibaren serbest piyasa ekonomisini uygulamaya başlayarak dünyaya entegre olmaya çalışmış, ancak sermaye hareketleri ile somutlaşacak bu gayretler ülkemizi istenilen düzeye ulaştıramamıştır. Yabancı sermaye yatırımları dünyada yıllık ortalama 400 milyar doları bulan bir hacime ulaşmışken; Türkiye’nin aldışı pay ortalama bir milyar doları bile bulmamaktadır. Bu sorunun kaynaında yatan ana neden; ekonomi politikalarının istikrarsızlışı ile hukuki altyapı eksiklişinin bir araya gelmesidir. Bu yazımızın ana konusu da yukarıda bahsi geçen hukuki altyapı eksikliklerinden birini oluşturan Uluslararası Tahkim sorunudur. Uluslararası Tahkim, uluslararası sermayenin hareketlilişi ve küreselleşmenin gereşi olarak ortaya çıkmış olup, ülkemizin gereksinim duyduşu dev projelerin gerçekleştirilmesinde bu projeleri somut hale getirecek yabancı yatırımcılar için aranılan bir altyapı özellişine kavuşmuştur. Çünkü; yabancı sermayenin birinci öncelikli dikkat ettişi husus, yatırım yaptışı ülkenin hukuk zemini içerisinde gerek projesine gerekse de getireceşi sermaye boyutuna hukuki güvencenin verilip verilmedişidir.