Ülkemizde gerek veraset yoluyla yani ölüme bağlı oluşan ve gerekse ivazsız bir tarzda yani sağlar arasında karşılıksız olarak meydana gelecek intikallerin vergilendirilmesi 7338 sayılı Vareset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun kapsamına girmektedir. Verginin konusu 7338 sayılı Kanun’nun 1’inci maddesinde genel olarak ve son derece anlaşılır bir ifadeyle belirlenmiş olup; buna göre veraset yolu ile veya ivazsız olarak herhangi bir şekilde vukubulacak mal intikallerinin vergilendirilme şartları; i- Muris yada tasarrufu yapan (birbaşkası lehine karşılıksız bağışta bulunan) kişinin Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunması, ii- İntikal konusu malların Türkiye’de bulunması, iii- İntikalin, gerçek veya tüzel kişiler arasında vukubulması şeklinde ortaya konmuştur. Konusu Kanun’un 1’inci maddesinde ortaya konan Veraset ve İntikal Vergisi kapsamında ölüme veya bağışlama edimine bağlı olarak mal iktisap eden şahıslar açısından bir mükellefiyet oluşmakta ve bunlar tarafından yerine getirilmesi gereken vergisel ödevler Kanun’un diğer maddelerinde belirtilmektedir. Ancak ülkemizdeki vergi sistemi kapsamında sürekli mükellefiyeti olan bir kişinin vefatından sonraki vergisel yükümlülükler sadece Veraset ve İntikal Vergisi ile sınırlı değildir. Diğer vergi türleri diyebileceğimiz; Gelir Vergisi (gerçek kişinin ölümü hali), K.D.V., Gelir Vergisi Stopajı gibi vergiler için yerine getirilmesi kanunen zorunlu edimler bu vergileri düzenleyen kanunlarla mirasçılara yüklenmektedir. Bu bağlamda yazımızın konusunu özellikle ölüme bağlı intikallerde mükellefiyetin doğmasına bağlı olarak vergi kanunlarınca hükmolunan ve mirasçılar yada lehine tasarrufta bulunulanlar (bağışlamalarda) tarafından yerine getirilmesi gereken vergisel ödevler ile bu kapsamdaki kanuni düzenlemelerden oluşacaktır.