Bilindiği üzere ülkemizde henüz enflasyon muhasebesi oluşmamıştır. Yeni yasama döneminde kanunlaşması beklenen tasarılardan biri de enflasyon muhasebesine ilişkindir. Son zamanlarda enflasyon muhasebesinin gerekli olup olmadığı tartışmasının kapanmış olması, tartışma konusunu ise enflasyon muhasebesinin ne şekilde gelmesi gerektiğinin oluşturması ülkemiz açısından sevindirici bir gelişmedir. Enflasyon muhasebesine geçilmemiş olması dolayısıyla Türk Vergi Sistemi’nde bazı müesseseler ile enflasyonun mali tablolar üzerindeki olumsuz etkileri giderilmeye çalışılmaktadır. Bu müesseselerden birisi de maliyet bedeli artırımı müessesesidir. Bu düzenlemeyle elden çıkarma aşamasında ortaya çıkan ve enflasyondan kaynaklanan fiktif karların vergi dışı bırakılması amaçlanmıştır. Uygulamada maliyet revizesi ve maliyet eskalasyonu da denilen maliyet bedeli artırımı; 3946 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunu’nun 38’inci maddesine eklenen fıkra hükmüyle 1.1.1994 tarihinden itibaren vergi sistemimize girmiştir. 4108 sayılı Kanunla maddede değişiklik yapılarak maliyet bedeli artırımı uygulanabilecek iktisadi kıymetler kapsamına amortismana tabi diğer iktisadi kıymetler de dahil edilmiştir. 4684 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle önceden yıllık bazda yeniden değerleme oranı kullanılarak yapılan maliyet artırımı, yıllık bazdaki yeniden değerleme oranı yerine aylık olarak ve Devlet İstatistik Enstitüsünce tespit edilen TEFE(Toptan Eşya Fiyat Endeksi) oranı kullanılarak yapılması esası getirilmiştir. En son olarak 4842 sayılı Kanun ile de altın alım-satımı ve imali ile iştigal eden mükelleflere maliyet bedeli artırımı hakkı tanınmıştır.