“Kayıt dışı ekonomi” son yıllarda çok tartışılan ve üzerinde önemle durulan mali bir problem olarak görülmektedir. Bu durumun çok tartışılmasında, bir ekonominin önemli ekonomik göstergelerinden olan ve kamunun iç dengesini gösteren kamu açıkları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kamu kesimi borçlanma gereğinin artış eğilimi içinde olmasının rolü büyüktür. Kamu kesimi borçlanma gereğindeki bu artış eğiliminin, diğer bütün ekonomik göstergeler üzerinde yapısal bozulmalara neden olduğu kuşkusuzdur. Türkiye’de özellikle 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren görülen kamu kesimi gelir-gider dengesindeki ciddi bozulmalar, 1990’lı yıllarda seyrini sürdürerek 2000-2003 yıllarında da artmaya devam etmiştir. Kamu gelirlerinin artırılmasında gerekli önlemlerin alınamamış olması, vergilendirmeye dönük mevzuatın vergilendirmeme üzerine kurulu olması, vergilendirme ilke ve esaslarının Anayasal vergileme ilkelerine zaman zaman ters düşerek Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi üzerine doğan boşlukların giderilememesi, mevcut vergilerin etkin tahsil usullerinin belirlenmesinde tutarsızlıklar bulunması, ekonomide vergilendirilemeyen alanların akılcı ve etkin vergilendirilememesi, kamu açıklarının giderek artış eğilimi içinde olması gelirler açısından önemli sıkıntılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamu açıklarının ekonomik istikrarsızlığın en önemli nedenlerinden biri olduğu düşünüldüğünde, bu açıkların kapatılmasında borçlanma yerine vergi potansiyelinden yararlanılarak vergi gelirlerinin artırılmasının gerekliliği açıktır. Zira, borçlanma yoluyla finansman kaynağı elde etme yoluna gitme uzun dönemde ülke ekonomisini bir açmaza sürüklemektedir. Ancak vergi gelirlerini artıramayan devlet, özel sektörün tasarruf fazlasını ve uluslar arası kuruluşların kaynaklarından borçlanarak kendisine transfer etme yoluna gitmiştir. Bu durum, faiz oranlarını yükselterek, borçlanmayı katlayarak artırmış ve ekonomi kaçınılmaz bir şekilde borç tuzağına doğru sürüklenmiştir. 1990’lı yıllarda faiz ödemelerinin Gayrisafi Milli Hasıla içindeki oranı %3,52 iken, 2002 yılında bu oran, % 23,27’lere ulaşmıştır. Bu oran, 2003 hedefi olarak %18,46 olarak belirlenmiştir. Bunda kısa vadeli yüksek faizle borçlanmanın yarattığı kısır döngünün rolü büyüktür. Kamu kesimi finansman dengesinin kurulabilmesi için, bir yandan kamu harcamalarına ilişkin önlemler alınırken, diğer yandan da ucuz finansman kaynağı olan vergi gelirlerinin artırılmasına yönelik önlemlerin alınması gereklidir. Zaman içerisinde vergi gelirlerinin artırılabilmesi için, gelir ve faaliyetlerini kayıtlarında izleyen mükelleflere başvurularak bazı ek vergiler ile geçici bir rahatlama sağlanmışsa da bunlar uzun vadeli tedbirler olamamıştır. Bu nedenle vergi gelirlerinin artırılmasında, faaliyet ve gelirleri kayıtlı olan mükellefler yerine, kayıt dışı kalan ve gerçek gelirlerini beyan etmeyen kesimlere başvurulması gereklidir. İşte bu noktada kayıt dışı ekonomi olgusu ağırlığını hissettirmektedir. Kayıt dışı faaliyetlerin yaygınlığı bir yandan vergilemenin genellik ilkesini ciddi bir biçimde zedelerken, diğer taraftan da, vergi yükünün adil dağılımını, vergi ahlakını ve vergi ödeme şevkini de etkilemektedir. Yazımızda, kamu açıklarının kapatılmasında vergi denetiminin rolü araştırılmaya çalışılmıştır.