Anayasamızın 73’üncü maddesi uyarınca herkes ödeme gücene göre vergi ödemekle yükümlüdür. Türk vergi sisteminde de mükelleflerin bu yükümlülüğü yerine getirmeleri, bir çok çağdaş ülkede olduğu gibi beyan esasına dayanır. Beyan esasında mükelleflere, beyanlarının oluşmasına ilişkin kayıtlarda, belgelerde ve bunlara dayanarak matrahlarının tespitinde kanunlarla çizilen sınırlar içinde bir serbesti tanınmaktadır. Bununla birilket mükellefler tamamen vergi idaresinin bilgisi ve ilgisi dışında da bırakılmamaktadır. İşte vergi idaresinin mükelleflerin kanunlarla belirlenen ödevlerini yapıp yapmadıklarını tespit etmesi ve böylece mali sistemin unsurlarını kontrol altında tutabilmesi için Vergi Usul kanunu yoklama ve inceleme müessesesini düzenlemiştir. Son yıllarda kamu giderlerinin vergi gelirleriyle karşılanamamasının yarattığı sorunlar vergi gelirlerinin arttırılması yönünde alınması gereken önlemlerin önemini belirgin hale getirmiştir. Vergi gelirlerinin arttırılmasına yönelik önlemlerin başında kayıt dışı ekonomiyle mücedele ön plana çıkmış olup, bu durum bir alternatif olarak değil bir zorunlu çözüm olarak gündemi oluşturmuştur. Yerinde bir deyimle denizin bittiği yerde çözüm tekkileşmiştir. Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede bir ihtiyaç değil zorunluluk haline gelmiştir. Bu yazımızda kayıt dışı ekonomiyle mücadelede yoklamanın önemine değinilerek konu hakkındaki kişisel görüş ve önerilerimiz yer alacaktır. (yazımızda kayıt dışı ekonomiden, kayıt dışı çalışan işletmeler ile, kayıtlı işletmelerin kayıt dışı işlemleri anlaşılacaktır.)