“Japon mucizesi diye tanımlanan olayın özünde yatan ve onun belkemiğini oluşturan temel öğe, geleneksel Japon kültürü içinde varolan ve Japon insanından toplum çıkarı için gerekli her türlü özveri ve boyun eğmeyi isteyen ahlak anlayışı ve düşüncesidir. Kökenini Japon ahlakı ve Budist dinsel inanışlardan alan bu duygu, bireye daha çocukluk yıllarında başlayarak aşılanır ve yaşamı boyunca pekiştirilir. Geleneksel Japon anlayışında birey toplum için yararlı olabildiği, ona katkıda bulunabileceği ölçüde değer kazanır. Japon insanı, üyesi bulunduğu grup içinde uyumlu davranmak, gruba ters düşmemek ve grup yararını her şeyden üstün tutmakla yükümlüdür. Buna uymayan birey, grup dışına itilir ve başka bir gruba da giremez, açıkta kalır ki, bu o birey için psikolojik bakımdan ölüm demektir.” (Prof. Dr. Mete Tunçoku, Milliyet, 7 Mart 1980) Bugün Japonya eğitimli 120 milyondan fazla nüfusu, 20.000 doları aşan kişi başına geliri, sürekli fazla veren bütçesi ve yüksek teknolojisiyle dünya ekonomisinin en büyük güçlerinden biridir. Japon kalkınmasının bugünkü hızı ve gelecekteki potansiyelinin temelinde ise, bir yüzyıl boyu gelişerek bugünkü aşamaya gelen Japonya’nın sosyal ve ekonomik yapısı yatmaktadır. 1945 İkinci Dünya Savaşı sonunda yenilmiş ve yıkılmış Japon ekonomisinin, fert başına düşen milli gelir açısından dünyanın en ileri ülkesine dönüşmesinde 1950 yılı için (100) rakamı baz alınırsa, 1973-75’te imalat sanayiinde işçi verimliliği artışı Japonya’da 1412, Amerika’da 210, Batı Almanya’da 411 idi. 1988-89’da fert başına düşen ulusal üretim değeri Japonya’da 20.000 dolar, ABD’de 18.570 dolar, Batı Almanya’da 18.373 dolardı. Japonya, özellikle 70’li yıllardan sonra hızla gelişmiştir. 80’li yılların sonunda ise teknikteki ilerlemesi, dünya üretimi ve ticaretindeki yeriyle, diğer büyük devletlere önemli bir rakip haline gelmiştir. Özellikle Asya ve Pasifik bölgelerinde Amerika ve Kanada’nın karşısına büyük bir rakip olarak çıkmış ve çok kutuplu bir dünyanın bir kutbu haline gelmiştir. Japonya’nın bu hızlı gelişiminin nedenleri kısaca şöyle sıralanabilir: 1- 100 yıldan beri gelişmekte olan Japonya’nın harp sonunda güçlü bir altyapıya sahip olması. Bilgili uzmanlar açısından zengin, eğitim düzeyinin yüksek olması, 2- Japon kapitalizminin, “Corporate Capitalism” adı verilen bir karma ekonomi sistemiyle gelişmesi, 3- Harp sonunda yenilgiyle rencide olmuş olan Japonya milli gururunun kalkınma yolunda mili çabaları körüklemesi, 4- Harpten sonra Japonya’yı kontrolü altında tutan Amerika’nın Kore Harbi sırasında Japon sanayiine siparişler vermesi ve 1952’den sonra Japonya’yı komünizme karşı bir üs haline getirebilmek için yerli kalkınma projelerine boyun eğmesi. En başta, Japon ekonomisinin temeli olan “Zaibatsu” (Tekelci Dev Aile Holdingleri)ları parçalamaktan vazgeçmesi, 5- Geleneklerine uygun olarak, halk tasarruflarının yüksek olması, ileri teknoloji ve verimlilik sayesinde üretim gelirlerinin yüksek olması. Tasarruf ve üretim gelirlerinin yatırım kaynağı olarak kullanılması. Bu nedenle Japonya’nın, özellikle 70’li yıllardan sonra kendi gücüne dayanarak gelişmesi, borç girdabına düşmemesi, 6- Başka Asya ülkelerine örnek olması, çokuluslu üretim biçimi yoluyla bu ülkelere yayılması, oradaki ucuz el emeğini kendi yüksek tekniği ile birleştirerek bu ülkelerde üretim yapması, 7- Harpten sonra, Japonya’nın silahlanması yasaklandığı için, harp masraflarının hemen hemen hiç olmaması. Bu sayede ekonomiye yapılan yatırımların yüksek olması, 8- Ekonominin “Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı” tarafından planlanması, sanayinin devlet tarafından desteklenmesi, 9- Korumacılıktan vazgeçilmemesidir. Birleşmiş Milletlerin dünyadaki ekonomik gelişmeler konusundaki 120 yıllık istatistikleri dikkate alındığında, Japonya’nın 1870-1913 arasında yüzde 2,5; 1913-1950 arasında yüzde 2,2; 1950-1973 arasında yüzde 9,4; 1973-1984 arasında yüzde 3,8; 1984-1990 arasında yüzde 4,7 düzeyindeki GSMH artış hızı, Japonya’nın yakaladığı dünya ekonomik liderliğinin, bu ülkenin iki büyük sava şa girmesine rağmen, tesadüflere bağlı olmadığı, bilakis Japon ulusunun çalışkan ve yaratıcı zekaya sahip kimliğinden kaynaklandığı mütalaa edilmektedir.