Alternatif pek çok finansman kaynağının türetildiği günümüz dünyasında ülkeler, neden hala vergilere ihtiyaç duymaktadırlar? En basit şekilde, daha iyi bir yol bulununcaya kadar, vergileme toplumun istediği mal ve hizmetlerle ilgili harcamaları finanse etmenin en ekonomik yoludur. Etkin ve adil bir vergi sisteminin kurulması, uluslararası ekonomi ile entegre olmayı isteyen az gelişmiş ülkeler için çok karmaşık ve zorlu bir süreci ifade etmektedir. Bu tür ülkelerde ideal vergi sistemi; aşırı kamu borçlanmasına yol açmadan, ekonomik faaliyetleri olumsuz yönde etkilemeden ve diğer ülkelerin vergi sistemlerinden çok fazla sapmadan, gerekli gelirleri artırabilmelidir. Gelişmekte olan ülkeler, etkin bir vergi sistemini oluşturma aşamasında ciddi problemler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Öncelikle, bu ülkelerde işçiler tarım kesiminde veya kayıt dışı küçük işletmelerde çalışmaktadırlar ve bu işçiler nadiren düzenli ve sabit bir ücret alırken aynı zamanda, kazançları da inişli çıkışlı ve kayıt dışıdırlar. Bu nedenle gelir vergisi tabanını hesaplamak zordur. Ayrıca bu tür ülkelerde çalışanlar kazançlarını, satış ve envanterlerini doğru kayıtlar ile tutan büyük alışveriş merkezlerinde de harcamazlar. Sonuç olarak, gelir ve tüketim vergileri gibi vergilerden elde edilen gelirler bu tür ülkelerde önemli bir paya sahip bulunmamaktadırlar. Böylece, yüksek vergi seviyelerine ulaşma ihtimali de neredeyse imkansızlaşmaktadır. İkinci olarak, bütçe imkanlarının kısıtlılığı, mükelleflerin kayıtlarını tutmadaki sınırlamalar, gelir idaresi personeline iyi ücretler ödenememesi, bilgisayarın vergilemede etkin kullanılamaması ve dolayısıyla da iyi eğitime sahip olmayan ve mesleki içi eğitimi zayıf personelin varlığı etkin bir vergi yönetimini oluşturma noktasında da sıkıntılar yaratmaktadır. Sonuç olarak az gelişmiş ülkelerde hükümetler, genellikle daha az karşı çıkılan ve kolay olan yola başvurarak, makul, etkin ve modern vergi sistemi kurmaktansa var olan şartlardan yararlanmayı mümkün kılan az gelişmiş vergi sistemini hayata geçirmeyi uygun görürler. Üçüncü olarak, çoğu gelişmekte olan ülkedeki kayıt dışı ekonomik yapı ve sınırlı fınansal kaynaklar dolayısıyla, istatistik ve vergi idaresinde güvenilir istatistikler oluşturma noktasında da sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu tür verilerin yokluğu, vergi sistemindeki ana değişimlerin olası etkilerini değerlendirmede politika belirleyicilerini sınırlamaktadır. Sonuçta yapılması gereken yapısal değişimler yerine, marjinal değişimlerle yetinilmekte ve bu süreç etkin olmayan vergi yapısını sürdüren bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Dördüncü olarak, az gelişmiş ülkelerde gelir dağılımında adil olmayan bir eğilim vardır. Bu durum zengin kesimlerin yoksullara nazaran daha yüksek oranlarda vergilenmelerine yol açmakla birlikte, zengin kesimlerin ekonomik ve siyasi güçleri vergi yüklerini artıran reformlara engel olmada kendilerine avantajlar da yaratmaktadır. Bu bölümdeki açıklamalar, az gelişmiş ülkelerin neden gelir ve servet vergilerini etkin kullanamadığını ve neden bu ülkelerin vergi sistemlerinin nadiren memnun edici ilerlemeler gösterdiğini izah etmektedir. (Başka bir ifade ile mevcut açıklamalar zenginlerin daha çok vergi ödediği ideal vergi sisteminin neden yaratılamadığını da açıklamaktadır.) Sonuç olarak gelişmekte olan ülkelerde vergi politikası çalışmaları, ideal olanı oluşturmaktan ziyade, mevcut şartlar içinde olanlarla idare edebilme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle bu tür ülkelerde ekonomi teorisi ve optimal vergileme literatürü vergi sisteminin yeniden oluşturulmasında göreceli olarak küçük bir etkiye sahip bulunmaktadırlar. Bugün için devam eden vergi politikası tartışmasında yazarlar, IMF’nin gelişmekte olan ülkeler için önerdiği vergi politikası önerilerini içeren engin pratik ve tecrübeye dikkat çekmektedirler. Bu yazarlar konuyu hem makro ekonomik açıdan yani vergi gelirlerinin bileşeni ve seviyesi açısından, hem de mikro ekonomik yani belirli vergiler açısından ele almaktadırlar.