1990 yılında Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde sermaye hareketlerinin liberalizasyonu ile başlayan ve daha sonra 1994-1999 yıllarında Avrupa Para Enstitüsü’nün(1) kurulması, birliğe üye ülkelerde, bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynakları ile finanse edilmesinin engellenmesi, Merkez Bankalarının bağımsızlaştırılması, para ve maliye politikalarının uyumlaştırılmasına ilişkin bir takım tedbirler alınmıştır. Daha sonra üçüncü aşama olan “Euroya Geçiş”den önce üye ülke ekonomileri arasındaki farklılıkların giderilebilmesini teminen “ekonomik katılım şartları” kabul edilmiş ve AB Anlaşmasında (Maastrıcht Antlaşması) (Madde 109-j) hükme bağlanmıştır. Katılım şartları “birleşme kriterleri” olarak bilinmektedir. Buna göre “Birleşme Kriterleri” aşağıdaki gibidir. Bütçe Açığı: Hükümet harcaması, hükümetin bütçe gelirlerini, ekonomisinin toplam değerinin %3’ünden fazla aşmamalıdır. Borç: Ülkenin borcu ekonomisinin toplam değerinin (GSMH), %60’ını aş- mamalıdır veya borç oranı istikrarlı bir şekilde bu seviyeye inmelidir. Fiyat istikrarı: Enflasyon oranı bu alanda en düşük oranlara sahip üç üye ülkenin enflasyon oranlarını %1.5’dan daha fazla aşmamalıdır. Faiz oranları: Uzun vadeli faiz oranları en düşük enflasyon oranına sahip üç üye Ülkenin ortalamasını %2’den fazla aşmamalıdır. Kur istikrarı: Ülkenin para birimi en az iki yıl süreyle Avrupa Para Sisteminin (APS) normal dalgalanma hadleri içinde kalmış olmalıdır. 1999 yılı başında Avrupa Merkez Bankası tarafından ortak para politikası uygulanmaya başlanması ile öngörülen üç yıllık geçiş döneminin (1 Ocak 1999- 1 Ocak 2002) sonuna yaklaşılmaktadır. 1 Ocak 2002 tarihinde Euro cinsinden banknot ve madeni paralar tedavüle girecek, iki ay süreyle ulusal paralar ile birlikte tedavülde olacak, daha sonra 28 Şubat 2002 tarihinden itibaren de ülke para birimleri resmi olarak tedavülden kaldırılacaktır. Bu çalışmada genel hatları ile euronun avantaj ve dezavantajları Türkiye’ye yansımaları ile euroya geçiş dönemi prosüdürü hakkında bilgi verilecektir.