Bankalar, tasarrufların yatırıma dönüştürülmesinde aracılık yapan ve kayıtsal para yaratarak ekonomideki kullanılabilir fonları artıran kuruluşlardır. Bankaların likit olmayan aktiflerini son derece likit ve her an çekilmeye hazır mevduatla (Pasifle) finanse etmeleri kendileri için bir iflas olasılığını sürekli gündemde tutmaktadır. Bankacılık sistemi, ekonomide kaynak ve gelir dağılımını etkilemesi, ekonomik istikrarı etkileyecek şekilde enflasyonist baskıların şiddetlenmesine ve ekonomik durgunluğun artması ve genişlemesine neden olabilmesi ve bu kesimdeki başarısızlığın dar bir çerçevede kalmayarak tüm ekonomiye bunalım biçiminde yansıması v.b. nedenlerden dolayı, gerek toplumun birikimlerinin güvence na alınması ve gerekse bu fonların ekonomik politikalar doğrultusunda yönlendirilmesi amacıyla özel veya kamu kesimi şirketi olmasına bakılmaksızın, kamu hizmeti gördükleri kabul edilerek, kamu otoritesinin gözetimi altında bulundurulmaktadır. Bu çerçevede, bankalara tevdi edilen tasarrufların korunmasına ve bu tasarrufların ülke ekonomisine azami katkıyı sağlayacak şekilde kullanılmasına yönelik düzenlemelerin yapılması zorunluluğu doğmaktadır. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, bütün ülkelerde, kanun koyucu, gerek mudilerin tasarruflarının güvence altına alınması, gerekse kaynakların en rasyonel şekilde kullanılmasını sağlamak üzere bankaların likidite, emniyet ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde çalışabilmelerini ve etkin bir şekilde denetlenebilmelerini sağlayacak kurallar koymakta, zaman zaman karşılaşacakları likidite ve ödeme güçlüğü sorunlarına karşı mali güvenlik çemberi oluşturmaya çalışmaktadırlar. Buna rağmen sistem içinde bazı bankaların yükümlülüklerini karşılayamaz duruma düşmeleri tamamıyla önlenememektedir. Bu bağlamda, bankacılık kesiminde bir yandan yükümlülüklerini karşılayamama riskini azaltıcı ve hatta önleyici tedbirlerin alınması, öte yandan da bu riskin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak zararın karşılanması ve istikrarın yeniden tesisini sağlayacak bazı düzenlemelerin yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Türk mali sektörü, özellikle 1980’li yılların başından itibaren uygulamaya konulan liberal politikalar sonucunda, çok önemli yapısal değişikliklere uğramış, Türk ekonomisi ciddi bir değişim sürecine girmiş, bu çerçevede bankacılık sektörü de ülkemizdeki en aktif ve en dinamik sektör olma niteliğini kazanarak para piyasalarının işleyişinde etkin bir rol üstlenmiştir. Ancak bu süreçte, kapalı ekonomiden açık ekonomiye geçişin sancıları uzun sürmüştür. Yaklaşık 20 yıldan beri devam eden yüksek enflasyon ve kamunun aşırı borçlanma gereği, mali sektörün sığ kalmasına sebep olmuştur. Sorunlar öncelikle iç borçlanmayla giderilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, kamu bankacılık sistemi de bu verimsiz yapının finansmanında kullanılmıştır. Bu durum, bankacılık sektöründeki temel sorunları da beraberinde getirmiştir. Kasım/2000 ve Şubat/2001 krizleri de bu olumsuz gelişmelerin nihai noktası olmuştur. Bu çerçevede Türk bankacılık sisteminde güven ve istikrarı korumak ve ekonomik krizin bankaların sermayeleri üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmek amacıyla, 4743 sayılı “Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile Bankaların Sermayelendirilmesi çalışmalarının yasal zemini hazırlanmıştır. Yazının ilerleyen bölümlerinde Bankaların Sermayelendirilmesi çalışmalarının takip edeceği süreç irdelenecektir.