193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun gerek halen askıda bulunan 1’inci maddesi gerekse yürürlükte bulunan 1’inci maddesi hükümlerinde gelirin takvim yılı esasına göre tespit edileceği açıklanmıştır. Yani gelir vergisi matrahını oluşturan gelirler bir takvim yılında elde edilenlerle sınırlandırılmıştır. Bu durum vergilendirmede dönemsellik ilkesinin kanuni ifadesine inhisar etmektedir. 26.12.1992 tarih ve 21447 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği” nde “Muhasebenin Temel Kavramları” 12 başlık altında sayılmıştır. Bu kavramlardan biri de “Dönemsellik Kavramı”dır. Anılan Tebliğde; dönemsellik kavramı, işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönem faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak algılanması, gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hasılat, gelir ve karların aynı döneme ait maliyet gider ve zararlarla karşılaştırılması bu kavramın gereğidir şeklinde açıklanmıştır. Bu kavramın işletmeler açısından geçerliliğinin bulunmadığı veya ortadan kalktığı durumlarda ise bu hususun mali tabloların dipnotlarında açıklanacağı belirtilmiştir. Dönemsellik ilkesi, ömürleri sonsuz olarak düşünülen işletmelerin geleceklerine yön verebilmeleri, benzer durumdaki diğer işletmelerle karşılaştırma yapmaları, işletmenin içinde bulunduğu durumu görebilme ve benzeri nedenlerle önem arz etmektedir. Dönemler çeşitli şekillerde belirlenebilmektedir. Türk Vergi Kanunlarında işletmelerin esas faaliyet sonuçlarının yer aldığı beyanlar olan Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Beyannameleri yıllık olarak verilmektedir. Bu beyannameler 12 aylık hesapların kapatılması neticesinde düzenlenen bilanço ve gelir tablosuna göre düzenlenir. Yıl sonunda hesaplar kapatıldıktan sonra yeni bir hesap dönemine işletme tüm aktif ve pasif varlıklarıyla devam eder. Vergi mevzuatımıza göre hesap dönemi başlangıcı 1 Ocak, bitişi ise 31 Aralık tarihleri arasındaki 12 aylık bir süreyi kapsamaktadır. Bu bir takvim yılını ifade etmektedir. Öte yandan hesap döneminin takvim yılı olmadığı durumlar da kanunlarımızda yer almaktadır. Bu 12 aylık dönemlerin başlangıç ve bitiş tarihleri farklı olabilmektedir ki bu tür hesap dönemlerine “özel hesap dönemi” denilmektedir. Bu çalışmanın konusu hesap dönemi sona erdikten sonra akdedilen toplu iş sözleşmelerinin geriye dönük olarak, kapatılan hesap dönemine ilişkin ücret artışları getirmesi halinde bu artış tutarlarının ücret gelirinin vergilendirilmesi ve ödemeyi yapan işveren mükelleflerce nasıl gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınacağını açıklığa kavuşturmaktadır. Bu nedenle önce ücretler, toplu iş sözleşmesi hakkında kısaca bilgi verilecek daha sonra esas konuya ilişkin açıklama ve görüşlerimiz okurlarla paylaşılacaktır.