Devlet tahvili ve hazine bonolarından, vadelerinde itfa edilmeleri sonucunda elde edilen faiz/itfa gelirinin menkul sermaye iradı, vadelerinden önce satılmalarından elde edilen gelirlerin ise değer artış kazancı olarak nitelendirilmesinden dolayı farklı vergilendirme rejimleri ortaya çıkmakta, hazine bonosundan faiz/itfa geliri elde ettiği için vergilendirilmeyen çoğu dar mükellef gerçek kişi, alım satım geliri elde ettiğinde de vergiye tabi olmadığını düşünmektedir. Dar mükellef gerçek kişilere ilişkin bu vergilendirme rejimi, kimi mükellefleri muvazaalı olarak yurtdışında bulunan yakınları üzerinden hazine bonosu alım satımı yapmaya sevk etmektedir. Kimi iyi niyetli mükellefleri de yurt dışındayken kendilerine ulaşılamaması nedeniyle, ilanen tebligat yöntemiyle gıyaplarında tarhiyat yapılması üzerine, yeniden Türkiye’ye girişlerinde büyük bir sürprizle karşı karşıya bırakabilmektedir. Gelir Vergisi Kanunu’na 5281 sayılı Kanunla eklenen Geçici 67’nci maddeyle getirilen tevkifat yöntemi, hazine bonolarının vergilendirmesinde oluşan bu sorunu, 2006 yılı sonrası için ortadan kaldırmıştır. Ancak, geriye dönük incelemeler uzun süre devam edeceği için, dar mükellef gerçek kişilerin bu problemi gündemdeki yerini muhafaza edecektir. Bu yazımızda, dar mükellef gerçek kişilerin devlet tahvili ve hazine bonosundan elde ettikleri gelirlerin, ikili 83 anlaşmalar da göz önünde bulundurularak hangi koşullarda ve ne şekilde vergilemeye tabi tutulacakları hususu ele alınacaktır.