Tarihler 15 Mayıs 2019’u gösterdiğinde 1111 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararıyla Önemli Değeri Olmayan Eşyaya uygulanan gümrük muafiyeti kaldırıldı. Posta veya hızlı kargo yoluyla ülkemize gelen ve önemli değere sahip olmadığı için muafiyet uygulanan bu eşya, çoğunlukla yurtdışı internet alışverişlerinin konusunu oluşturan eşyaydı. Gümrük Kanunu uyarınca bu şekilde yurtiçine sokulan bu mallara, bedellerine ve diğer bazı kriterlere bağlı olarak, gümrük muafiyeti uygulanıyordu. Elektronik Ticaret Gümrük Beyanlarının kullanılması yoluyla da bu mallar zaman alan gümrük prosedürlerine tabi tutulmadan alıcılarına ulaştırılıyordu. Sıfır vergi, hızlı teslim.
Muafiyet uygulanması için belirli bir parasal limit vardı. Yurtdışı alışverişlerinde uygulanan işte bu gümrük muafiyeti limitinin yıllar içerisinde Roma İmparatorluğu gibi çöküşüne şahit olduk. 150, 75, 30, 22 Avro derken 15 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanan 1111 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararıyla muafiyet tamamen kaldırılmış oldu. Yurtdışında faaliyet gösteren internet sitelerinden alışveriş yaptığımızda artık gümrük vergisi ödemek zorundayız. Bu kararla birlikte, yıllardır bu pazarlardan alışveriş yapan vatandaşlarımız da isyan bayrağını çekmiş oldu. İnternet âleminde, sosyal mecralarda, forumlarda çığlıklarını duyabilirsiniz. Sayın Hazine ve Maliye Bakanının konu hakkındaki açıklamaları bu grubu tatmin etmemiş görünüyor. Peki, gümrük muafiyeti tam olarak neden kaldırıldı? Şimdi gelin bu soruya cevap arayalım.
Ucu Bucağı Olmayan Ticaret
Belki farkında değilsiniz ancak elektronik ticaret inanılmaz boyutlara ulaştı. Bir 11 Kasımı daha geride bıraktık örneğin. 11 Kasım Çin Halk Cumhuriyeti’nde Yalnızlar Günü olarak kutlanılan bir gün. Yaklaşık 1,5 Milyar Çinli içerisinde kendinizi yalnız hissediyorsanız bu günde internetten alışveriş yaparak kendinizi şımartabilirsiniz. Yalnızlar Günü özü itibariyle bir pazarlama stratejisi. Tıpkı ABD’de uygulamaya koyulan Kara Cuma gibi. İnternet alışverişlerinde yurtiçi pazarı canlandırmak için tasarlanmış olmasına karşın Kara Cumalarda yapılan satışları sollamış vaziyette. Çin Halk Cumhuriyeti’nin internet alışveriş devi Alibaba, Yalnızlar Gününde 2017 yılında 25 Milyar USD, 2018 yılında yaklaşık 30 Milyar USD satış gerçekleştirdi. Evet, bu rakamlar sadece bir günlük rakamlar.
Tüm dünyada tam bir internet alışverişi çılgınlığı yaşanıyor. Üstelik sadece kara cuma, yalnızlar günü gibi günlerde değil, aksine yıl genelinde. TÜSİAD tarafından hazırlanan Dijitalleşen Dünyada Ekonominin İtici Gücü: E-Ticaret Raporuna göre global perakende e-ticaret hacminin 2016 itibarıyla 1.6 trilyon USD olduğu tahmin ediliyordu. Bugün itibariyle bu rakamın 2 trilyon USD’ye ulaştığını varsayabiliriz. Türkiye’nin başı da işte bu e-ticaretle dertte. İşin dış ticaret boyutu ele alındığında, elektronik ticaretin asimetrik bir yapıda ülkemiz aleyhine gelişme gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Yani gümrük muafiyetinin kaldırılmasındaki amaç vergiler yoluyla ek kaynak yaratmak değil, muazzam boyutlara ulaşan elektronik ticaretin dizginlenmesiydi.
Türkiye Korunması Gereken Ciddi Bir Pazar
Mesleğe ilk girdiğimde değerli üstatlarımın verdiği oryantasyonu unutamam. Bir merkez denetim elemanı olarak birinci sınıf giyineceksin, birinci sınıf yiyeceksin dendiğini hatırlıyorum. Tek sorun, maaşın üçüncü sınıf olmasıydı. Bu hayalle birkaç yıl yaşadıktan sonra bütçemde telafi edilmesi güç zararların oluştuğunu gördüm. Türkiye’nin e-ticaret stratejisini de bir bakıma bu duruma benzetiyorum. Kendi üretim süreçlerini ülke içerisinden çıkararak üretimin daha ucuz olduğu ülkelere kaydıran, parçalı bir üretim tarzı benimseyen, sanayileşmiş hatta daha ötesine giderek finansallaşmış gelişmiş ülkeler için e-ticaret korkulacak bir şey değil aksine bir nimet. Sonuçta bir refah ülkesi olarak kendi ülkenizde pahalıya üreteceğiniz ve alacağınız bir ürünü yurtdışından daha ucuza almayı tercih edebilirsiniz.
Buna karşın, Türkiye’nin harcayacak böyle bir parası yok. Gelişmekte olan bir ülkeyseniz durum biraz daha farklı. Daha fazla üretmeli ve yurtiçi talebi çok iyi yönetmelisiniz. Hele ki gözle görülür bir e-ticaret potansiyeliniz varsa. İnternet alışverişi için üç öğeyi bir araya getirmek yeterli: internet, kredi kartı ve internette faaliyette bulunan satıcı. Bankalararası Kart Merkezine göre, 2019 yılının Haziran ayı itibariyle Türk halkının sahip olduğu kredi kartı sayısı 67.913.168’dir. Aynı dönem itibariyle kayıtlı banka kartı sayısı 155.970.332 olarak açıklandı. TÜİK tarafından yürütülen 2016 yılı Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırmasına göre, araştırmaya katılan vatandaşların %45'i bugüne kadar bilgisayar, %39'u ise internet kullanmadığını ifade etti. İnternetten alışveriş yapan mevcut vatandaşlarımız yanında bu arkadaşlar e-ticaret için gizli bir hazine mahiyetinde.
Kafalarda henüz bir ampül yanmadıysa 2018 yılında dünya devi Amazon’un Türkiye iç pazarına Amazon Türkiye adıyla giriş yaptığını ve Trendyol’un Alibaba grubuna satıldığını hatırlatmak isterim. Bir başka dünya devi Ebay ise GittiGidiyor adıyla yıllardır aramızda. Gördükleri bir şey var ki geliyorlar. Bu devler için malları bunların yurtiçi veya yurtdışı operasyonlarınızdan almanızın çok farkı yok. Ancak çevrimiçi pazaryerlerinden yurtiçindeki alışlarda KDV, yurtdışı alışlarda gümrük muafiyeti uygularsanız, kendi pazar yerlerinizi zarar ettirirsiniz. Bu mükelleflerin ve yurtiçi üreticinin korunması gerekli. Büyük ülkelerin yaşadığı hayat bize göre değil.
Uygulanan Elektronik Ticaret Stratejisi Başarısız
Başarısızlığı, çok derin bir araştırmaya dayanmaksızın, yıllar içerisinde giderek üst limiti düşürülen ve sonunda kaldırılan gümrük muafiyetine bakarak gözlemleyebilirsiniz. Sonuçta her şey bir etki tepki olayı. Limit düşürülmesine rağmen zaman içerisinde yurtdışına kayan talebin ne boyuta geldiğini yöneticilerimiz görmüştür. Muafiyet sınırını aşağı çekerek diğer ülkelerden gerçekleştirilen alışverişlerde ufak düşüşler yaşatabilirsiniz. Buna karşın, muafiyeti hangi sınıra çekerseniz çekin Çin Halk Cumhuriyeti menşeli pazaryerleri ile baş edemezsiniz. Malumunuz bu ülkede üretim maliyeti ucuz işçilik dolayısıyla çok düşük. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti muazzam bir teknoloji devi haline gelmiş vaziyette. Amazon’da bir ürünü çok satanlar listesinde gördüğünüzde, birkaç gün içerisinde Çin malı bir muadilini aynı listede görebilirsiniz. Eğer bir marka değeri oluşturmuşsanız belki fark yaratabilirsiniz.
Bu süreçte yurtdışına mal satışına odaklanmış bir ticaret devi yaratamadığımız gibi mevcut devlerin listelerinde sadece Türk peştemali ve el emeği ürünlerle ön plan çıkabildik. Elektronik ticaret serüvenimizde özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’ne elektronik ticaret üzerinden çok az mal satabilirken çok fazla mal satın aldık. Üstelik bunların önemli bir çoğunluğu ülkemizde üretilme potansiyeli olan telefon kabı, anahtarlık, araç aksesuarları, sticker gibi ürünler. Çin Halk Cumhuriyeti menşeli bir Pazar yerinden stres çarkı alıp gelip gelmeyecek diye stres olan vatandaşlarımız var. Belki de bu heyecanı seviyorlar bilemiyorum. Öyleyse bu ürünleri alırken yurtdışındaki pazaryerleri ve üreticileri tercih edip Türkiye’de sanayi neden gelişmiyor, niye üretim yok diye sızlanmak neden? Doların bol olduğu günlerde hak etmediğimiz bir refahı yaşayıp harcama kültürünün esiri olmuş durumdayız. Bu rüyadan uyanmamız gerekli.
Sistemin Bug’ını Bulan Ülke
Yurt dışından alışveriş yapanlar bilir. Muafiyetin kaldırılması öncesinde, Çin Halk Cumhuriyeti menşeli birçok pazaryerinden ülkemize mal teslimleri ücretsiz veya çok düşük ücretlere tabiydi. Ucuz ürün ve ürün çeşitliği yanında, Ankara’dan İstanbul’a 15 – 16 TL gibi ücretlerle kargo gönderilirken Çin Halk Cumhuriyeti’nden malların ücretsiz gelmesi karşısında nasıl rekabet edebilirsiniz? Yine alışveriş yapanlar bilir, bu pazaryerlerinden alışverişleriniz çoğunlukla PTT tarafından adresinize teslim edilir. Daha açık bir ifadeyle, Dünya Posta Birliğinin kuralları gereği Çin Posta İdaresi tarafından ülkemize getirilen mallar işbirliği kuralları uyarınca alıcısına PTT tarafından iletilir. Yani zarar ettiğiniz yetmiyormuş gibi bir de kendi ülkenizin posta idaresinden gol yiyorsunuz.
Bu hizmet gereği posta idaresi olarak varış gideri (terminal due) gibi bir ücreti karşı taraftan talep edersiniz. Ülkelerin posta iletim alt yapısına ve çeşitli gelişmişlik kriterlerine göre hesap edilen ücretlerden bahsediyoruz. Ülkeler kendi aralarında farklı oranlar da belirleyebilir. Bu uygulamada Türkiye ile dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin Halk Cumhuriyeti’nin aynı torbada yer alması sizi şaşırtabilir. Torba farkı ücret farkına neden oluyor. Bundan ne çıkar demeyin, birinci torbada yer alan ABD’de posta idaresinin Çin Halk Cumhuriyeti’nden gelen paketlerin tesliminden zarar etmesine, ABD posta idaresinin Çinli satıcıları sübvanse ettiği yönünde eleştiri almasına ve ABD Başkanı Trump’ın Dünya Posta Birliğinden çıkma tehdidini savurmasına kadar giden bir süreçten bahsediyoruz. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip bir refah ülkesini isyan noktasına getiren bu paketlerin sayısını ve tutarını artık siz tahmin edin. Posta idarenizin Çin malları ile istila edildiği bir tablo var karşınızda. Mevcut sistem aleyhinize işliyor.
Kayıtlı Kayıtsız Posta Ayrımı
Hazine ve Maliye Bakanımızın "Bir ülkeden 26 milyon mektup geliyor" diye dikkat çektiği mektup postaları anahtar role sahip. 2 kg altındaki bu paketlerin eski sistemde kayıtlı ve kayıtsız gönderiler olarak yurtiçindeki sahiplerine gönderildiğini bilmelisiniz. Kayıtlı postalarda sisteme veri işlemesi ve internet üzerinden mal takibi yapılırken, kayıtsız postalarda çuvallarla dağıtıma çıkıldığı hayırlısıysa gelir inşallah dediğimiz bir süreçten bahsediyoruz. Milyonlarca kayıtsız paket... Kayıtsız postalar elbette kayıtlılardan kat be kat fazla. X-ray gibi çeşitli kontroller var ancak gelen mallara ilişkin ayrıntılı bir kayıt tutulmaksızın gelen bu malları ülkeye sokmak ne derece doğru bilemiyoruz. Üstelik mevzu bahis mallar için gümrük vergisinden kaçmak adına her zaman düşük fatura kesilme ihtimali var.
Kargo ve posta yoluyla ülkemize gelen eşyadan artık gümrüğe sunum ücreti alınıyor. Uygulanan ücret 2019 yılı itibariyle 8 TL civarında. Bu ücret şüphe üzerine açılan ve güvenlik kontrollerine tabi tutulan eşyalar için alınan bir ücret. Gümrüğe sunum ücretlerini ve bekleme süresini anlamlandıramayan vatandaşlarımız var. Özellikle PTT aracılığıyla teslim edilen mallarda bekleme süresinin yüksekliğinden ve bu sabit ücretten yakındıklarını görebilirsiniz. Şüphe üzerine açılmasa bile gelen paketlerin gerekli olan tüm mali bilgilerle sisteme işlenmesi ve gerekli kontrollerin yapılması zaman maliyeti ve kaynak kullanımı demek. Gümrüğe sunum ücreti ve bekleme süreleri de bunlara denk geliyor. Alternatif maliyetini vergi kaybı, ithali yasak malların ülkemize sokulması olarak düşünebilirsiniz. Ayrıca elektronik ticarete ilişkin sağlıklı bir istatistiği ancak bu yolla elde edebilirsiniz.
Kayınçoya 2000 Anahtarlık
Kayıtsız postalarla ilgili dünya çapında belirli bir uygulama tercihi var. Bu konunun uzmanı yetkililerle ne zaman tartışsanız tüm dünyada uygulamanın böyle olduğu yönünde bir argümanla karşılaşırsınız. Kayıtsız mektup postalarını ayrıntılı bir kayıtlama sürecine tabi tutmaya çalışırsanız ciddi bir kaynak ve insan maliyetine katlanırsınız. Ben buna yığın etkisi diyorum. Çin Halk Cumhuriyeti ve diğer ticaret devleri tarafından uygulanan elektronik ticaret stratejisinin bir kısmı bu gerçeğe dayanıyor. Fevkalade güçlü bir caydırıcılık etkisine sahip.
Hemen belirteyim, bu postaları kayıt altına almazsanız bu sefer de kayıt dışı ekonomiye çanak tutarsınız. Her zaman yurtdışından aldığı bu malların üzerine bir miktar kar koyarak piyasaya satmak isteyen vatandaşlar bulabilirsiniz. Sonuçta malın gelmeme riskini ve bekleme süresini sizin adınıza üstlenmiş oluyorlar. Adı kayıtsız posta olan bir posta türü ile mükelleflere milyonlarca posta getirip bu mükelleflerin kayıt içi çalışmasını beklemek. Çak bir beşlik postacı kardeş.
Fukaranın Stres Çarkıyla Oynadık
Her şeyden önce Sayın Maliye ve Hazine Bakanını tebrik etmemiz gerekir. Bu fikirleri savunduğumu gören tüm yurtdışı alışveriş müdavimi dostlarımın bana düşman olması gibi kendisine birkaç milyon düşman edinmiş olabilir. Cesaret gerektiren, aynı zamanda doğru bir hamleydi. Uygulaması biraz daha farklı olabilirdi ancak bunun için siyasetçileri suçlayamazsınız, bu detaylarla uğraşmak bürokratların işi. Bu konudaki görüşlerimizi sunmadan olmaz:
1- Bu sistemde öncelikle Çin Halk Cumhuriyeti’nden gelen malların önünü kesmelisiniz. Bunun için İsveç’in yaptığı gibi posta idaresi tarafında paket başına sabit yönetim/teslim gideri uygulamasına gidilebilirdi. Kargo şirketleri posta idarelerine nazaran daha yüksek tutarlar talep ettiğinden Çin Halk Cumhuriyeti’nden alımlarda posta yoluyla teslimin tercih edildiğini göz önünde bulundurmalısınız. Böylece muafiyet uygulamasının tüm ülkeler nezdinde kaldırılmasından ve tek tek paket kontrolünden kaynaklanan yönetim maliyeti ortadan kaldırılabilirdi. Sonuçta Çin Halk Cumhuriyet’inden satın alınan malları cazip kılan şeylerin başında bunların düşük ücretlerle veya ücretsiz olarak teslimi geliyor. İsveç’te Mart ayının başında uygulamaya koyulan teslim gideri Nisan ayına kadar yaklaşık 400.000 kutunun mahrece iadesine neden oldu,
2- Bir başka husus başarılı bir risk analizi ile düşük faturalı malları nokta atışı tespit edebileceğiniz gerçeği. Elektronik ticarette ağırlıklı olarak kredi kartları kullanılır. Karttan paranın çekildiği zamanla malın gümrüğe geldiği zaman arasında kayda değer bir zaman farkı bulunur. Kredi kartı ve alıcı bilgisini eşleştirebilirseniz en azından yüksek risk grubundaki malları işaretleyip sadece bunların kontrolü yoluna gidebilirsiniz. Umarım böyle bir risk analizi Ticaret Bakanlığı tarafından kurgulanmıştır. Haberler tüm paketlerin kontrol edildiği yönünde,
3- Tebliğin yürürlüğe girme zamanı bir ölçek daha ertelenebilirdi. 15 günlük süre makul bir süre değildi. Satın alınan malların bir kısmı çoktan yola çıkmıştı. Özellikle kayıtsız postalardaki teslim sürelerinin nazara alınması doğru bir tercih olabilirdi. Ayrıca gerekli personel istihdamı ve kontrol alt yapısının kurulması için bir miktar daha zaman gerekliydi. Ani uygulama gümrükte yığılmalara ve kapasite sorunları neden oldu,
4- Muafiyeti bütünüyle kaldırmak yerine tıpkı kitap alımlarında olduğu gibi selektif bir politika uygulanabilirdi. Örneğin numunelerin sorun olacağı en başta belliydi. Selektif bir politika uygulama olanağı halen var. Yurtdışından satın alınması tercih edilen malların istatistiği oluşturulduktan bunlardan hangilerinin ülkede üretilebileceğine, hangilerinin üretilemeyeceğine bağlı olarak farklı bir gümrük stratejisi uygulanabilir. Desteklenmesi gereken sektörler desteklenebilir. Vatandaşların ne aldığını bilmeden neden aldığını eleştirmek makul değil. Ayrıca ucuz Çin mallarının piyasadan çekilmesinin mal fiyatlarını bir miktar arttıracağı ve enflasyonist bir etki yaratacağı dikkate alınmalı,
5- Yurtdışından alımlarınızda Çin Halk Cumhuriyetini ve malların tesliminde posta idarelerinin sunduğu hizmetleri tercih ediyorsanız, biraz sınırlı bir bütçeye veya gelire sahip olabilirsiniz. Tam aksine ABD ve İngiltere gibi pazar yerlerini ve hızlı kargo şirketlerinin teslim hizmetini kullanmayı tercih ediyorsanız, bu işler için ayırdığınız bütçe veya geliriniz daha yüksek olabilir. ABD ve İngiltere menşeli pazaryerlerinden satın alınan mallarda, marka etkisinin daha fazla ön plana çıktığını ve genel olarak alınan malların ortalama fiyatlarının yüksek olduğunu görebilirsiniz. Bunların fiyatının eski uygulamadaki 22 Avroluk sınırı aşması kuvvetle muhtemeldir. En son tutarıyla 22 Avroluk muafiyet sınırını kaldırarak işte bu sebeple düşük bütçeli veya düşük gelirli vatandaşlarımızın tüketimini etkilemiş olduk. Buna karşın 22 Avro ile 1500 Avro arasında mal satın almaya ve bunlar için %18 ve %20 gibi maktu vergi ödemeye alışık vatandaşlarımızın tüketiminde bir sarsıntının meydana gelmediğini tahmin ediyorum. Yeni uygulamaya koyulan alım sayısı sınırları dışında bu grubun da tüketiminde ufak bir oynama da bulunmak adaletli bir uygulama açısından doğru bir adım olabilir,
6- Son olarak bu konudaki fikirlerimizi resmi rakamlara dayanarak akademik bir makale düzeyinde ele almak isterdik. Nasip köşe yazısınaymış.