Bu çalışmada, 1990’lı yılların başına kadar Medeni Kanunumuz’da sadece iki maddede düzenlenmiş bulunan ve fazla yaygın bir uygulama alanı bulamayan, üzerinde akademik seviyede müstakil eserlerin hemen hemen hiç olmadığı, ancak ekonomik hayattaki değişime paralel olarak ortaya çıkan bazı ihtiyaçların karşılanmasında bir çözüm yöntemi olarak ortaya çıkan üst hakkının tesis edilmesi ve tesis edilmiş üst haklarının devrinde ortaya çıkan kazançların kurumlar vergisinden, taşınmaz satış kazancı istisnası kapsamında, istisna tutulup tutulamayacağı üzerinde durulmuş ve üst hakkının ilk tesisinde ortaya çıkan kazancın bu kapsamda olmadığı, tesis edilmiş üst hakkının devrinden doğan kazancın ise, devir konusu olan üst hakkının tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına kaydedilmiş, bağımsız ve sürekli nitelikte olması halinde istisna kapsamında değerlendirileceği sonucuna ulaşılmıştır.
In this study, it is discussed that the right of superficies- jus superficiarum is established, which was regulated only in two clauses of our Civil Code until the early of 1990’s and couldn’t find a quite common enforcement area, on which barely separate works exist academically, however which emerges as a solution method in meeting some needs arising in parallel with the change in economic life, and whether the earning occurring as a result of the assignment of the established right of superficies- jus superficiarum should be considered exemption from the corporate tax in terms of the exemption of the real properties and shares sales earning or not, and it was concluded that the earning occurring in the first establishment of the right of superficies- jus superficiarum is not within this scope, and the earning occurring as a result of assignment of the established right of superficies- jus superficiarum can be considered exception if it is registered in a separate page of the land register and is an independent and sustaining quality.