TARİH ARALIĞI

Başlangıç Tarihi
Seç
Bitiş Tarihi
Seç

ARANACAK KRİTER

Kriter Seçin
Makale Başlığında

ARANACAK KELİME

Örnek “vergi mevzuatı”

3.05.2012

Vergi Kaçırmak: Faili Mechûl Mü?

Vergiyle ilgili yazarken veya konuşurken, sağlam finans aracı olmasından ve anayasal ilkelerden bahsetmek bir gelenek olmuştur. Malumun ilanı niteliğinde birçok ilkeden sıklıkla bahsetmekse,  ilkenin etkinliğini  azaltabilmektedir. Bu nedenle yazımızın başlığı sizi yanıltmasın; bu konulara değinmekten kaçınmaya çalışılan bir yazıdır okumakta olduğunuz.

 

Vergi kaçırmak da kavramsal olarak alışılmışlığı yüksek bir kavramdır.  Anayasayla belirlenmiş ilkelerle önemli kılınmasına karşın vergi, kaçırılan konumunu sürdürür. Belki de bu önem nedeniyle de kaçırılasıdır.

 

Mükellef neden vergi kaçırır? Bu soruya da bulunmuş yanıtları sıralamaya zaman yetmeyebilir. Keşfe muhtaç bir konu hemen hemen kalmamıştır.

 

Anlatılanlara bakılınca “Bu yazıda bahsedilecek bir şey kalmadı. Yazı bu kadar olmalı” demeyin . Sabırla sonuna değin okuyun lütfen.

 

Bir arkadaşımızla vergi üzerine söyleşirken “sana bir yazı konusu söyleyeyim mi?” dedi. “Sevinirim” dediğimde de “konu şu: VERGİ NASIL GİZLENİR” cümlesiyle yanıt verdi. Konu konuyu açtı; özel sektörde çalışan arkadaşımın deneyimleri ve aktarımları bir kez daha “aynı şeyleri” düşündürdü. “Mümkünse” vergi ödememek en iyi olandı. Çünkü her ne yapılsa da mükellefin gündemine yanıt vermekte hep eksik kalıyordu kamu otoritesi. Bu durumda da mükellef “vergi gizleme”yi yeğliyordu. Yazımızın başlığıyla ifade edersek “vergi kaçırmak” yolunu tercih ediyordu.

 

Vergi kaçırmak dediğimiz fiil ya da durum, vergi kaybına neden olmaktır. Vergi, devletten kaçırılır; kaybeden devlettir Vergi olarak hesaplanan ya da hesaplanması gereken yükümlülük devletin kasasına girmek yerine kaçıranda kalır. Ayrıntılı bakıldığında da vergi, devletten değil toplumdan kaçırılan bir değerdir.

 

Vergi kaçırmak denilince fail olarak aklımıza hep özel sektörde konumlandırılmış  mükellef gelir; mükellef de “devletten gayrı”  başka bir şeyi temsil eder algıda. Öyle değildir. Vergi kaçıran mükellef, bir devlet görevlisi de olabilir, bir fabrika sahibi de, bir seyyar satıcı da. Devlet de kendi başına, binalar olmadığı ve vatandaşlarla var olduğuna göre vergi hep birlikte kaçırılmaktadır. Hem de  kendimizden. Bugün süren bir davranış olmamakla birlikte ülkemizin son otuz yıllık sürecinde, “fiş almazsam ne kadar olur?” sorusuyla bütünleşmiş vergi kaçırma eyleminin faillerini bir düşünün. Sanırım önemli bir bölümümüzün yüzü kızarır. Temel mesele toplumun bir bütün olarak bakışıdır vergiye. Kamu otoritesiyle, özel sektörüyle ve tamamının kaynağı olan vatandaşlarıyla toplumun duruşudur önemli olan.

 

Vergi kaçırmanın tek yanlı bir eylem olmadığını ve toplumsal iradenin bir sonucunu temsil ettiğini iki konu üzerinden değerlendirmek isterim: Biri “Fiyatlar”, diğeri de “Refah Farkları ve Kayıt Dışı”.

 

Bir sistemde mal ve hizmetlerin alış-veriş bedelini (fiyatını), kontrol edemiyorsanız ya da etmiyorsanız, herkes vergi kaçırmakla ilgili potansiyele sahiptir. Bir hizmet işletmesine gidersiniz. Konaklama, yemek, kişisel bakım, eğitim..Liste uzun. Öncelediğiniz konuları bir düşünün. Fiyat, hangi sırada yer alırsa alsın, öncelenenlerdendir. Fiyat pahalı, ucuz, makul olabilir. Bunların dışında “bu hizmet ya da bu mal bu kadar etmez” diyebilirsiniz. Bu da bir nitelik değerlendirmesidir. Peki ne yaparsınız? İlk akla gelen pazarlıktır. Benim yaklaşımım ise “bu fiyat keyfi görünüyor, bir yerlere şikayet etmeli” şeklindedir. Bu yaklaşımla sonuç alabileceğinize inancınız var mı? Yanıt olasılıkla HAYIR. Kaderimizle ve vicdanımızla yetinmek durumundayız. Devlet bu ilişkinin herhangi bir yerinde yok; farkında mısınız?

 

Bir ülkede bölgesel refah farklılıklarınız yüksekse asgari düzeyde dahi yerleşik bir vergi politikası oluşturamazsınız.  Dönemsel gereksinimler politikanızı olması gerekenden daha fazla etkiler. Bunun yarattığı sonuçlar belirsizlik ve bağlı olarak  güvensizliktir. Eğer vatandaşınızın bir politikaya dair güveni zayıf ise, mümkün olduğunca o politikanın etki alanından uzak kalmayı yeğler. Vergi yönünden bunun belirgin yansıması malumdur: KAYIT DIŞI. Ekonomik ve sosyal ölçütlerle kıyaslanmayacak kadar birbirinden uzak şehirler, ilçeler, kasabalar, köyler vardır. Teorik olarak buna az gelişmiş, gelişmiş gibi betimlemeler yaparız. Çok da “havalı” sözlerimiz vardır anlatırken. Peki dokunduğumuzda ne duyumsarız? Bir gün nasıl başlar ve biter tamamında? Aynı zaman aralığı aynı hızla mı akar gider her birinde? Kuşkusuz hayır. Birinde “geçici vergi telaşıyla koştururken” muhasebeci, diğerinde “hava kararmadan eve ulaşmak endişesiyle” saatini kontrol eder herkes. Böyle midir? Böyle olmadığına dair algıyı güçlendirecek verimiz çoğalmamıştır. Sadece uzun yaz günleridir bazı yerlerde tesellimiz. Birbiriyle belki de sadece televizyon dizileri ve futbol maçı paydasında kesişen yaşamların sürdüğü kamusal alanlarda ekonomik-sosyal politika geliştirmek de zordur. Vatandaş ulusal gelire  katkısı kadar hizmet almak durumundaysa, sorumlusu olmadığı yetersizliklerin (altyapı, güvenlik gibi) mahkumu olması kabul edilebilir mi? İşte o zaman yine ve maalesef hep birlikte, vergi kaçırmak durumundadır aynı kaderi paylaşanlar. Ulusal gelire resmi anlamda katkısına göre aldığı hizmetten ya da yaşam konforundan fazlasıysa gereksinimi (çoğunlukla böyledir), “gözden ırak gönülden ırak” sürmek ister yaşamını. Buna sosyolojik açıdan “inziva” diyebiliriz. Ancak ekonomik açıdan bunun anlamı “kayıt dışı”dır. Kayıt dışı olanın “verginin içinde” yer alması da beklenemez.

 

Bu tespitleri çoğaltmak olasıdır. Sizin aklınıza daha neler geldiğini tasavvur etmek de zor değil. Ama son cümlemiz bu ay için, şarkılardan seçtiğimiz şu sesleniş olsun: Masum değiliz hiç birimiz!

 

Sağlıcakla,

 

İsmail Hakkı DURA

 

YORUMLAR

  • Eger devlet fiyatın belirlenmesinde bir yerde olacak ise piyasa ekonomisinin arz talep dengesi nasıl kurulacak...

    Ziyaretçi

  • Sayın Okur; İlginiz ve katkınız çok değerlidir. Yorum için teşekkür. Naçiz kanaatim şudur: Devletin fiyat ile ilgili konularda bir duruş göstermesi, tam rekabet koşullarının maalesef işlevsel olmaması nedeniyle düşünülmelidir. Arzın da talebin de hileli yönlendirmelerle sapma yaşayabildiği de gözetilmeli; örneğin yaz döneminde suyun fiyatıyla "keyfi" oynayabilen işletmeciye gerektiğinde "neden" diye sorulabilmelidir. İSMAİL HAKKI DURA

    Ziyaretçi

Daha Fazla